"Ölmez bu hortlak, farz-ı muhâl ölse de hattâ"
Geniş kapsamlı ve ciddi yaklaşılmazsa olacağı budur; irticâ hortlamak için, resmi makamların gafletinden beslenerek ilk fırsatta ayağa kalkar ve vesaire vesaire... "Gömün artık şu hortlağı" diye sızlananlar varsa avuçlarını yalasınlar; hortlak ölünce filim biter! "Sanırım biz tüm sinema tarihinin en uzun metrajlı 'hortlak' filmine imza atmış oluyorduk, izle izle bitmedi, olmadı baştan gösterildi; irtica hortladı durdu ve hâlâ hortluyor. Oysa hortlak filmlerinin hemen hepsinde ortak bir alt metin vardır: Usulüne göre gömülmeme...
Kim bugün irticadan yakınanların onu usulünce gömdüğünü iddia edebilir? İrticayla gerçekten mücadele edilmiş midir? Hayır. Şaibeli ölümü ardından apar topar, arka bahçeye gömülmüştür irtica, ölümü soruşturulmamış, ölümü için yas tutulmamış, cenaze namazı kılınmamıştır. İnanmayan gidip bakabilir, bir mezartaşı bile yoktur irticanın." Bu satırlar Nihal Bengisu Karaca'ya ait; yazarın, onbeş gün önce Zaman'da yayınlanan, "En uzun metrajlı korku filmi: İrtica" başlıklı yazısından alındı.
Bizde hortlak yok; ithal edelim!
Sinemacı mantığıyla düşünecek olursak, filmin başında veya ortalarında "kötü adam"ı öldürmek, filme yapılabilecek en büyük kötülüktür. Kötüler hep filmin sonunda ölür; çünkü onlar filmin iyi karakterlerini çerçeveleyen bir vurgu unsurudur; pahalı taşları daha parlak göstermek için arkalarına sürülen foya gibidirler; bu mânâda garip görünecek ama iyilik, kötülükten beslenir. Nihal Bengisu da irticayı hortlağa teşbih etmekle, rejimin irticâya duyduğu ihtiyacı, sinema diliyle formüle ediyor. Hortlaklar ölmezler; onlarla mütemadiyen mücadele etmek ve tetik bulunmak gerekir. Geçici bir süre için hortlakları etkisiz kılmak mümkündür ama hortlak efsanesini besleyip duran şey, hortlakların günün birinde yeniden hortlayabilme kabiliyetleridir.
Epeydir korku filmi seyretmiyorum; aklımda kalan klasik "hortlaksavar" taktikleri başlıca şunlardı galiba: Kitabı Mukaddes başta olmak üzere, sarmısak bulundurmak, haç işareti yapmak veya haç taşımak, hortlağı bir güzel yakmak; en iyi tedbir ise hatırlayabildiğim kadarıyla gümüşten mâmul bir çiviyi hortlağın göğsüne çakmaktı. Usûlünce öldürülmemiş veya gömülmemiş hortlakların "dönüş"ü her zaman mümkün olduğu için Hollywood hayal endüstrisi neticede hortlak avcılığını profesyonel bir meslek şeklinde takdim eden, "Ghostbuster" isimli bir film bile yapmıştı.
Yeri gelmişken belirtmeliyiz; bizim kültürümüzde hortlak kavramı ve onunla ilgili gelenek ve efsaneler yer almıyor; yani bu topraklarda hortlak yetişmiyor veya yaşamıyor. Hortlak avcıları bilseler iyi olur!
İrtica ile mücadelenin püf noktaları
Bilineni kerrât ile tekrarda fayda yok; II. Meşrutiyet'in ilânından beri bizde devlet irticâ ile mücadele eder durur fakat irticâ ile mücadele lüzumu asla ortadan kalkmaz. Buradan hareketle, Sosyalistlerin "sürekli devrim" klişesine benzer bir tarzda devletin irticâ ile savaşmayı süreklilik arzeden bir tehlike olarak kabul ettiğini görüyoruz. Bizim gibi sıradan insanların yanılgısı, irticâyı mevzii bir tehlike, geçici bir âfet, zamana ve zemine bağlı özel bir kriz gibi algılamakta oluşumuzdur. O halde irticâ ile mücadeleyi, İmar İskan Bakanlığına bağlı "Âfet İşleri Genel Müdürlüğü"ne benzer kalıcı bir kurum aracılığı ile yürütmenin lüzumu da âşikârdır: "İrticâ ile Mücadele Genel Müdürlüğü" gibi. Gerçi bu işi zaman zaman olağanüstü dikkat ve itinâ ile yerine getiren kamu kuruluşları yok değil fakat onların da yeri ve zamanı geldikçe, "İrticâ iyice gemi azıya aldı, toparlanıp da şunlarla bir güzel mücadele etmenin vakti geldi" anlayışıyla harekete geçmeleri pek verimli olmuyor.
İşin en doğrusu, tez elden doğrudan Başbakanlığa bağlı bir, "İrticâ ile Mücadele Genel Müdürlüğü" kurulmasıdır. "Genel müdürlük seviyesinde olmaz, ille de bakanlık olmalıdır" diyeceklerden geride kalmamak için bu kurumun bakanlık olarak ihdâsı daha iyi olur. Tabii, devlet kanunsuz iş yapmayacağına göre bu iş için bir kuruluş kanunu çıkarılması gerekecektir; hemen ardından bölge, il ve ilçe müdürlükleri oluşturulur; bu birimlere yeteri kadar "işten anlayan" uzman, yönetici, memur ve teknik personel ataması yapılır ve irticânın dağ taş demeden ve gece gündüz uyumadan nasıl sinsice çalıştığı hesaba katılarak bakanlığın bütün birimleri araçgereçle donatılır. Arazi arama taramaları için dörtçekerli jipler, mürtecileri kanuna teslim etmekte kullanılacak otobüsler (veya en iyisi damperli kamyonlar), makam otomobilleri, irticâya karşı hassas dedektörler vb. Tehlikenin büyüklüğü dikkate alınarak fişlenen her mürteciye bir verici cihaz takılması ve bu cihazın vereceği sinyalleri çok yükseklerden tarayarak gericilerin yurt genelinde nerede bulunduklarını ve icabında yoğunlaştıklarını anında bakanlığa bildirecek bir uydu ikaz sistemi de çok faydalı olur.
Bitmedi; kanunlarımızda irticâ ile mücadelede kullanılan bazı ceza maddeleri varsa da yetersizlikleri ortada olduğu için daha yeterli ve geniş kapsamlı bir "İrticâi suç ve cezalar" kanunu çıkarılması da gerekecektir. Eleman temininde çekilmesi muhtemel zorluğa karşı lise ve üniversite seviyesinde İrtica ile Mücadele Kolejleri ve Akademileri açılması, mevcut okullara ek ders konulması, yüksek lisans ve doktora programları ilave edilmesi de şarttır.
Yine bitmedi; kurulacak bakanlığa sızması muhakkak gericileri tesbit etmek için bu bakanlığa bir de "Bakanlığa sızmak isteyen gericileri tesbit genel müdürlüğü" kurmak da şarttır.
İrticâ ile uğraşmak bir ihtisas dalı olarak kabul ve saygı görmelidir. Bu mücadelede aradan geçen bir asır zarfında bir türlü başarılı olunamaması, irticâ ile mücâdelenin amatör bir uğraş, bir nevi yan branş gibi algılanmasından kaynaklanmaktadır. İşe böyle geniş kapsamlı ve ciddi yaklaşılmazsa olacağı budur; irticâ hortlamak için, resmi makamların gafletinden beslenerek ilk fırsatta ayağa kalkar ve vesaire vesaire...
.....
"Gömün artık şu hortlağı" diye sızlananlar varsa avuçlarını yalasınlar; hortlak ölünce film biter!