"Okullar" kapatılsın; kına masrafları benden!

Geçenlerde bir ilmi makale okudum ve şaşırdım; Uğur Mumcu'nun katledilmesinden sonra Atatürkçü Düşünce Dernekleri'nin sayısı neredeyse on kat artmış (rakamı tam hatırlamıyorum, 7 iken 70'e yükselmiş gibi mesela). Atatürkçü düşünceyi savunmak için kurulan bir derneğin popülerliğe kavuşması, niçin sevilen bir yazarın katlinden sonra mümkün olabiliyor? Görünen manzara odur ki, ADD'nin revaç bulması "hubb-ı Ali"ye değil, "buğz-ı Muaviye"ye dayanıyor; daha ince tahlilleri sosyologlardan bekleriz.

İzleyebildiğim kadarıyla ADD'nin fikri faaliyetleri, irtica aleyhtarlığı başta olmak üzere laik ve solcu-devrimci çizgide yoğunlaşıyor. Tercih meselesidir; fakat Atatürkçü Düşünce, "irtica aleyhtarlığı"ndan ibaret mi? Atatürk'ün, herkesçe malum taassuba karşı fikirleri yanında "İstiklal-i tamme", "Milli iradenin hakimiyeti", "kültürel çerçeveli Türk milliyetçiliği", "haysiyetli ve müstakil dış siyaset" gibi bugün hala geçerliliğini koruyan umdeleri de var ve "mahcubiyetle" belirtmek gerekir ki Mustafa Kemal Atatürk'ün "solcu" olduğu yolunda en küçük bir tarihi vesika bulunmamaktadır.

ADD'nin irticaa karşı yürüttüğü mücadele yanında, Atatürkçü düşüncenin diğer vazgeçilmez rükünleri etrafında da kararlılıkla savaşırken görmek isterdik; ama nedense basın onları, Çan Lisesi'ndeki mini etekli öğrencilerin "etek boyu" tartışmalarına katkıda bulunurken, 28 Şubat sürecine anlamlı destek gösterileri yaparken veya İstiklal Caddesi'nde "Fethullah yargılansın!" pankartları taşırken haber yapmayı tercih etti; belki de "bir kısım medya", bu necib derneğin faaliyetlerini saptırarak yansıtmayı tercih ediyordur, kim bilebilir?

Bu memlekette Atatürkçü düşünceyi korumak ve yaymak elbette sadece ADD'nin omuzlarına yüklenecek bir vazife değildir. Başta anayasa olmak üzere devletin bütün uzviyetinin ruhuna sindirilmiş bir düşünce bütününün müdafaası ve sahipliği sıralamasında ADD, herhalde epey sonlarda yer alır, çünkü ADD bir "sivil toplum" örgütüdür ve faaliyet sahası, kendi gücü ile orantılıdır.

Olsun, beklerdim ki ADD, Atatürk'ün fikri mirasını bir bütün halinde kabul ederek savunsun. Mesela bundan bir ay kadar önce bir gazetede ünlü bir yazar, 1923 yazında Atatürk'ün İzmit'te bir grup Türk gazetecisini kabul ederek, onlara, İstiklal Harbi'nde TBMM hükümetine desteklerini esirgemeyen Kürtlerin siyasi pozisyonu hakkında birtakım düşüncelerini aktardığını yazdı. Saik-i merak ile "Söylev ve Demeçler"i gözden geçirdim, böyle bir beyanata rastlamadım; belki daha sonra yayınlanan genişletilmiş baskısında vardır düşüncesiyle ilgili yazının kupürünü kesip sakladım. Mustafa Kemal Paşa'nın o tarihlerde, Milli Mücadele'ye katkılarından ötürü Kürtleri siyaseten ödüllendirme sözü verdiğine dair ilk yayın bu değildi; evveliyatı da vardı. Tabii, bu gibi çok su götürür meselelerde İnkılap Tarihi Enstitüsü'nün, resmi arşiv belgelerini ortaya koyarak meseleye tam bir açıklık getirmesi lazımdır, o ayrı; fakat isterdim ki ADD, bu menbaı bulanık söylenti hakkında tam bir vuzuh getirsin, ilim adamlarını, tarihçileri bir araya getirip ilmi toplantılar tertiplesin; meseleye katiyyet kazandırsın ve Atatürk'ün fikri mirası üzerinden Güneydoğu'da "siyasi çözüm"e fetva çıkarmak isteyen çevrelere anlamlı bir cevap versin.

Belki yapmışlardır, duymadım; haberdar olursam sizleri de bilgilendiririm; fakat böyle yapmak yerine İstiklal Caddesi'nde renkli baskı "Fethullah yargılansın" pankartları taşırken seyrettim ADD mensuplarını. Bir dernek mensubunun sözleri hala kulağımda: Yaptıkları izinsiz gösteriyi meşru göstermek amacıyla bu yetkili mealen diyor ki, "Cumhuriyeti korumak için kimseden izin almaya gerek yoktur."

Kimsenin işine karışmak istemem; ama Cumhuriyet'i korumak vazifesi ADD'ye kaldıysa hayli endişelenmemiz gerektiği açıktır!

Gelelim "Fethullah yargılansın!" pankartının anlamına ve "Okullar" bahane edilerek, bu eğitim kurumlarında çalışan, okuyan, onları destekleyen büyük bir kitlenin "kum torbası" muamelesine reva görülmesine...

Çiğ yiyenin karnı ağrır: Kimi istiyorsanız yargılayın, hangi okulu istiyorsanız gidin teftiş edin, gönlünüz kimi çekiyorsa istediğiniz makama ihbar edin; ama bunu yapmadan bir an önce şunu düşünün:

Ömr-ü hayatınızda bu okullar gibi bir okulun temeline harç koydunuz mu; böyle bir eserin altında imzanız var mı? Bu okullarda yetişmiş çocukların eğitim kalitesinden zarar gördünüz mü? Büyük coğrafya atlasında yerini bile gösteremeyeceğiniz uzak dünya şehirlerinde Türk kültürünü, Atatürk'ü, İstiklal Marşı'nı ve milli değerlerimizi tanıtan ve -Türkiye'de aşağılanmak pahasına- Türkiye'nin propagandasını yapan bu eğitim kuruluşlarından, o fedakar eğitim kadrolarından ne istiyorsunuz?

Kapatılmasını mı?

Hay hay! "Okullar" denince karın ağrısına tutulanları göreve davet ediyorum: Kapatılan her okulun yerine -anında- daha iyisini, daha kalitelisini, daha güzelini, -kamu Hazinesi'ne yük olmadan- açtığınız gün bu okullar kapatılsın; o "mutlu gün" için kına masrafı benden; ama ufkunuza bu derece vüs'at kazandırmak için bekleyeceğiniz süre zarfında bu okullara ilişmemenizi rica edebilir miyim?

İnsaf bre!..


Kaynak (Arşiv)