'Oğlum, bugün yine, bizi yaktın!'
Mademki hayat tarzlarımızı Atatürk'ten seçtiğimiz hatıra, vecize ve sözlerle savunup meşrulaştırmak âdet olmuştur, ben de size rahmetli'den bazı hâtıralar nakletmek istiyorum.
"Ramazanların Atam için çok büyük önemi vardı. Ramazan gelir gelmez incesaz heyeti Çankaya Köşkü'ne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur'an-ı Kerîm'den bazı sureler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşû içinde dinlerlerdi. Ruhen çok mütelezziz oldukları her halinden anlaşılırdı (...) Peygamber Efendimiz'den de büyük takdirle bahsederlerdi. O devirler için hep, 'Hz. Peygamber'in zaman-ı saadetlerinde' diye saygı kelimeleri kullanırlardı." (Hafız Yaşar'ın ifadesi; Gottard Jaesche'nin "Yeni Türkiye'de Kur'an-ı Kerim Kursları" isimli makalesinden)
Bedir Savaşı hakkındaki değerlendirmesi:
"Hz. Muhammed'in bir avuç imanlı Müslüman'la mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir meydan muharebesinde kazandığı zafer, fâni insanların kârı değildir. O'nun peygamberliğinin en kuvvetli delili işte bu savaştır." (Ahmet Gürtaş'ın "Atatürk ve Din Eğitimi" adlı eserinden, s. 24 vd.)
Fransız gazeteci Maurice Perno'ya verdiği mülakattan:
"Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura muhalif, terakkiye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor." (Sadi Borak, Atatürk ve Din, s. 85-86)
Bu iktibasları, Prof. Dr. İsmail Yakıt'ın, Ötüken Yayınları'ndan neşrettiği Atatürk ve Din isimli kitaptan naklediyorum (İst. 2006, 84 s.) Bu mealde çok iktibas var kitapta ama en çok hoşuma gideni, sona sakladım.
Sene 1916, Ocak ayı, Edirne. Çanakkale cephesinin yorgun ama muzaffer birlikleri, istirahat maksadıyla Edirne'ye alınmıştır. Ünlü hattatlarımızdan Kemaleddin Batanay da o esnada 16. Telgraf Bölüğü'nde hesap memuru (yedeksubay) olarak vatani vazifesini görmektedir. Bir cuma günü namaz için erkenden Üç Şerefeli Camie gider; esasen hâfız da olduğu için içinde Kur'an kıraat etmek arzusu uyanır, müezzin mahfiline gidip görevlilerden izin aldıktan sonra Kur'an okumaya başlar, ardından müezzinlerin ısrarı ile iç ezanı da okur. Namaz dağıldıktan sonra bir er yanına yaklaşarak "kumandanım sizi istiyor" deyince Kemâl Bey, "Eyvah, subay kıyafetiyle Kur'an ve ezan okuduğum için usule aykırı iş yaptık" endişesiyle neferi takib eder. Maiyetiyle avluda bekleyen kumandan Anafartalar'ın muzaffer askeri Mustafa Kemal Paşa'dır:
-Oğlum, terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim!
Adını sorar, adaş olmaları dikkatini çekmiştir ve sonra, "Edirne'de bulunduğum zaman zarfında ben hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek ve iç ezan okuyacaksın." emrini alır.
Bir hafta sonra yaveri Hâfız Kemal Bey'i arayarak M. Kemal Paşa'nın cuma namazı için Selimiye'ye gideceğini haber verir. Kemâl Bey erkenden camiye giderek kendisini müezzinbaşına tanıtır; görevlilerin haberi vardır, buyur ederler. Kemâl Bey, o muhteşem mâbedde bulunmanın verdiği hazla okuyuşta daha bir özenir. Namaz çıkışı yine avluda maiyeti ile bekleyen Mustafa Kemal Paşa'ya selam verir, elini öper. Paşa der ki,
-Oğlum, bugün yine bizi yaktın. Gelecek hafta hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin!
Kemal Bey, ertesi hafta Eskicami'ye gitmesinin emredildiğini kaydetmiş. (Muhittin Serin, Türk Hat Üstadları 3, Kemal Batanay, Kubbealtı Neşriyat, s. 31-32)