Ödüllük fotoğraf vallahi

Fotoğrafı çeken muhabir arkadaşımızın adı belirtilmemiş ama haberin sonunda İHA imzası var.

Habertürk’te yayınlanan fotoğraf Güneydoğu meselesini neredeyse tek kareye sığdırıyor.

Arka planda şöyle bir sahne var: Yüksekova’da “sivil cuma namazı” kılındığı esnada bir grup öğrenci, açlık grevlerine destek için karayolunu trafiğe kapatınca polis su sıkarak eyleme müdahale ediyor. Ön planda yere serilmiş kâğıt, mukavva parçaları ve battaniyeler üzerinde namaz kılan iki hanım var. Arkadaki kargaşaya, dumana, gaza aldırış etmeden, bütün dikkatlerini namaza yoğunlaştırmışlar.

Fotoğraf değil mübârek, siyaset sosyolojisi dersi.

Sivil cuma namazı, hayli dikkat çekici bir eylem biçimi; çoktandır duymuyorduk, demek ki devam ediyor. Bilgilerimizi tazeleyelim. “Sivil” cuma namazı, BDP-KCK tipi muhalefetin renklerini taşıyan bir protesto eylemi. Devlet memuru saydıkları için olsa gerek Diyanet imamlarının arkasında safa girmeyen ve camiye gitmeyen protestocular, örgüt nereyi göstermişse orada yaygılarını serip cuma namazına duruyorlar. Hutbe Kürtçe okunuyor, kadınların da katılabilmesi için civara çadır kuruluyor.

Fıkhî bakımdan muhâtaralı, en azından çok su götürür bir uygulama ama siyasi açıdan tertemiz bir “sivil” eylem biçimi; şiddet yok, slogan yok, darp, tehdit, silah yok. “Namaz kılarak politik eylem yapılır mı?” diye sorulabilir çünkü biz Sünniler için burada cami dururken, az ötede alternatif (veya “sivil!”) namaz cemaati oluşturmak havsalamızdan bile geçmez türden bir aykırılıktır ama nerede kılınırsa kılınsın cuma namazı zaten özünde politik bir anlam taşır; hükümranlık alâmetlerindendir, ayrıntılarına girmiyorum.

Açlık grevlerinin gündeme gelmesinden sonra o anlamlı fotoğraf vesilesiyle yeniden hatırladığımız sivil direniş eylemlerini, sebeplerine katılmasam bile prensip itibarıyla destekliyorum. Kürtlerin demokratik taleplerini ifade edebilecekleri en zararsız ve doğru eylem biçimi budur. Hapishanelerdeki tutukluların yönlendirilmesiyle başlatılan açlık grevleri siyasî sonuçlar vermeye başladı; sivil cuma namazı da, alışık olmadığımız bir uygulama olması sebebiyle kamuoyunun dikkatini çekiyor. Demek ki, şiddete başvurmaksızın siyasî mücadele verilebiliyor; bu çok önemli!

Eğer maksat bağcıyı hırpalamak değil de, üzüm yemekse, Kürt taleplerinin savunulmasında en doğru mücadele biçiminin şiddete başvurmadan yapılan sivil eylemler olduğu açık; belki de başından beri en doğru olan bu üslûptu. Çok doğru, yüzde bin derecede haklı olunsa bile bir talebin silahla savunulması, o hakkın özünü değiştiriyor, sevimsizleştiriyor; şiddetle buluşan haklılığın mâsumiyeti buharlaşıyor. Şiddet, kendisinden başka anlamla beraber barınamıyor.

Esas mesele Kürtlerin demokratik taleplerine cevap aranması mıdır, yoksa PKK aracılığı ile gündeme getirilen Kürt meselesi, aralarında bazı uluslararası aktörlerin de yer aldığı derin güçlerin bir tasarımı mıdır? Bu hususta bile hâlâ zihin berraklığından uzağız. Velev ki PKK ve yan kuruluşları bir derin devlet tasarımı olsun; Kürtler şiddetle aralarına etkili bir mesafe bırakarak kamuoyunda daha sağlıklı empati imkânlarını harekete geçirebilirler; bu imkân her şeye rağmen hâlâ mevcut.

Yüksekova’daki fotoğrafı bu açıdan çok zihin açıcı buluyorum. O iki hanım, sadece namaz kıldıkları, dinî bir eylemde bulundukları için sevimli görünmüyorlar bana; şiddete sırt dönmüş ve asıl maksada kilitlenmiş vakur duruşlarının yanında hissediyorum kendimi.


Kaynak (Arşiv)