Nur sineması

Vaktiyle aynı ismi taşıyan başka sinemalar da vardı herhalde Anadolu'da; bizim Nur Sineması orduevinin arkasında, eski hapishane binasının önünde uzanan ve Sivas Lisesi'ne çıkan yolun sağ tarafında büyükçe bir bahçeydi, daha doğrusu açık hava sineması.

Öğleden sonraları, şehrin mecburiyet caddesinde bütün sinemaseverlerin tanıyıp bildiği "Jet" lakaplı bir abi gür sesiyle, bazen bir faytonun sürücü mahallinde, bazen düpedüz piyâde, göğsünde ve sırtındaki film afişleriyle akşam matinasının reklâmını yapardı, "Ölmeyen Aşk, bu akşam Nur Sineması'nda..."

Perşembe günü akşamı "Nur sineması" kavramını bana yeniden hatırlatan bir filmin gala gösterisini seyrettim: "Allah'ın Sâdık Kulu".

Bu film, mensuplarının "Hizmet" diye isimlendirdiği topluluğun, nâm-ı diğer -ki yiğit lakabıyla anılır- "Cemaat"in filmi. Nasıl yani diyeceksiniz? Şöyle: Filmin konusu Bediüzzaman Said Nursi'nin Barla sürgününü anlatıyor. Film 3 boyutlu animasyon tekniğiyle tamamen Samanyolu yayın grubunun bünyesinde çalışan grafiker, ressam, yönetmen ve teknik elemanlarının teşkil ettiği bir çekirdek kadronun katkısıyla 4 yılı aşkın bir zaman süresinde tamamlandı. Filmin yapılması için başlangıç ilhâmını ve fikri desteğini Fethullah Gülen Hocaefendi verdi. İşin başlangıcında temel seviyede teknik bilgi ve çokça hevesin dışında "Animasyon" işinde geçmişi olmayan gençler, karşılaştıkları teknik müşkülleri filmi çizerken, şahsiyetleri modelleyip hareketlendirirken aştılar. Hikâye ve senaryo, vaktiyle Bediüzzaman'ın yakınında bulunmuş şahsiyetlerin hâtıraları, tasvirleri ve yakınlarına anlattığı müşâhedelerle kaleme alındı. Dolayısıyla bu film, "Cemaat"in sinemaya bakışını, yaklaşımını, beklentilerini ve tabiatıyla sinema estetiğini işaretleyen bir öncü çalışmadır ve temsil ağırlığı yüksektir. Bu bakımdan "Nur Sineması" nitelemesi yerini buldu diye düşünüyorum.

Filmi seyrettikten sonra -dürüst konuşmak gerekirse-, şahsi beklentilerimin üzerinde buldum. Ne var ki Amerikan sinemasının beylik kalıplarına, ritmine ve aksiyon hızına alışkın genel sinema seyircisi bu hükmü paylaşmayabilir; çünkü film genel sinema seyircisinden ziyade, Bediüzzaman'ı seven, daha yakından tanımak isteyen ve şahsiyetine dair ayrıntı özelliklerini merak eden muhibler, yani sempatizanlara hitab etmesi maksadını taşıyor olmalıdır.

"Nurcu"ları anlamak için bu filmi seyretmek lâzım; eğer anlamak muradı varsa tabii...

Beni çocuk gibi sevindiren asıl husus, filmi yapan gençlerin, Türkiye'de hiçbir ekibe nasib olmayan bu benzersiz teknik sinema tecrübesini yeni filmler için kızağa koyması için gerekli cesareti kazanması, takdir görmesi ve yüreklendirilmesidir. Bildiğim kadarıyla bu uzunlukta bir başka animasyon filmi hazırlanmadı Türkiye'de. Animasyon sineması, rüyâlarınızı bile beyazperdeye taşıma imkânı veren harikulâde bir teknik; elbette emek yoğunluğuna dayalı, elbette fevkalade sabır ve işçilik isteyen, elbette pahalı bir teknik. Bu teknik yardımıyla aslına uygun şekilde canlandırılamayacak karakter, dekor, kostüm ve mekân yok. Yeter ki hayâl edilebilsin, yeter ki konu hakkında etraflı bilgi temin edilebilmiş olsun.

İsimlerini tek tek sayamayacağım genç arkadaşlarımı yürekten tebrik ediyorum; aynı işi yapan yerli ve yabancı meslektaşlarına nisbetle daha çok çalışıp, daha az kazandılar, süreç esnasında birbirlerini yetiştirerek "Türkiye'de bir ilk"e imza koydular. Nur Sineması da zaten böyle bir şeydir. Son ürün itibariyle profesyonel, fakat ondan önceki safhaları bakımından gönül işi bir sinemadır; her mânâda gönül işi.

Onlardan meselâ bir Pixar kalitesinde iş beklemenin haksızlık olduğunu biliyorum ama dilerim ki "Allah'ın Sâdık Kulu"nu hemen başka projeler izlesin, ekip büyüsün, kendi yağıyla kavrulur kıvama gelsin ve râyici yükselsin.

Fethullah Gülen'e, gençlere yeni ufuklar açtığı bu ilerici ilham için şahsım adına teşekkür ediyorum; o temenni etmese bu film olmazdı.

Haydi Türkiye, bu akşam ve bütün bayram boyunca Nur Sineması'nda: Allah'ın Sevgili Kulu!


Kaynak (Arşiv)