Niçin ille de ben başkan olmalıyım?

Grup toplantısı yerine liderlerin haftalık basın toplantısı diye bir formül bulunsa daha şık olacak.

Bunca zamandır yapılan naklen yayınlar esnasında parti gruplarından bir ferd-i vekilin çıkıp da ekranlar huzurunda bir parti meselesi konuştuğunu ben görmedim çünkü. Liderler konuşur, "grup" dinler; "Hangi grup liderini daha güzel dinliyor?" müsabakası mıdır bu!

Dünkü grup toplantısında Başbakan, haylidir uzak durduğu yeni anayasa hazırlıklarına dokundu ve eğer o esnada kulağım beni yanıltmadıysa, meâlen, "İşte, bütün partilere eşit oranda temsil hakkı verilmiş bir komisyon; bu sene çıktı ne âlâ..." dedi. Kelimeler farklı olabilir ancak anlam buydu; yanlış bir yorum yapmamak için alelacele belli başlı haber sitelerine göz gezdirdim, konuşmanın bu faslı görünmüyor. Herkes, "Yok öyle 25 kuruşa simit" benzetmesine takılıp kalmış.

Acaba, "İşte bakınız biz elimizden geleni yaptık ama muhalefet mızıkçılık ettiği için çalışmalar yarım kaldı?" bahanesine kılıf mı hazırlanıyor diye pimpiriklendim; zihnimi kurcalayan bir başka fitne-fücur fikir ise Başbakan'ın yeni anayasa metninde doğrudan başkanlık sistemini düzenleyen bir bölüm konulmasını teklif ederek, -tâbir caizse- yorgunu yokuşa sürmesi ihtimâliydi. Böyle bir teklif, tabiatiyle muhalefetin komisyon dışına "kışlanması" anlamına gelir. Partili cumhurbaşkanı veya doğrudan başkanlık sistemi meselesini Sayın Erdoğan son zamanlarda fikr-i sabit hâline getirdi. Başbakan'ın ardı ardına üç büyük seçim kazanarak 2015'te "President" makamına geçme tasavvurunu kendi adıma hiç de isabetli bulmuyorum; parlamenter sistemi daha verimli işletmek pekâlâ mümkün. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi ise 2007'nin olağanüstü şartlar içinde bürokratik diktayı hizaya getirmek için atılmış bir adımdı; bu hususta pekâlâ geri adım atılabileceğini düşünüyorum. En azından futbolda şiddet kanunu esnasında gösterilen "esnekliğin", ülkeyi yeni bir siyasi krize götürmemek için tercih edilebileceğini düşünüyorum; evet, sâfiyâne bir fikirdir ama tıkanıklığı da çözer pekâlâ!

Yakın çevresinden birileri Tayyip Bey'e temkin ve sabır tavsiye etmeli diyeceğim ama galiba Başbakan'ın yakın çevresinde ona yârenlik mesafesinde duran ve, "şöyle yapmasan daha iyi olur yahu arkadaş" diyebilecek kimse kalmamış görünüyor; inşallah tahminim doğru değildir lâkin işaretler böyle gösteriyor: Başbakan'la bu kadar rahat ve ivazsız konuşabilecek olanlar hiyerarşi içinde görevli durumundalar, ast-üst ilişkisi yani.

"Basında yazılıyor böyle şeyler, okur, haberdar olur işte" diyebilirsiniz; aynı tesiri yapmaz. Başbakan, gazete yazılarına gergin bir edâ ile yaklaşıyor ve kendisini alkışlamayan yazılara hep aynı mesafeden, soğuk ve şüpheci bakıyor. Hâsılı hakiki arkadaş muhabbetinin ve ikazının yerini basın tutmaz.

Gelecek sene mahallî seçim kazanılacak, ardından 2014'te cumhurbaşkanını halk seçecek, 2015'te ise genel seçimler var. Bu seçimlere hangi anayasa ve hangi yönetim sistemi ile gideceğimiz henüz belli değil ama kimin liderliğinde gidileceği açık-seçik ortada. Bu hesap sizce de biraz erken hesap değil midir? Geleceği planlamak güzel, Başbakan, muhalefeti gelecek vizyonları olmadığı için eleştirdi ve şahsen hak verdim ama Başbakan'ın planlanmış şahsi geleceği, yeni anayasanın ne idüğü, sistem meselesi, Kürt meselesinin âkıbeti, hatta muhtemel bir dünya ekonomik krizi gibi sair devâsâ meseleleri neredeyse ayrıntı hükmünde ufaltarak şahsi beklentilerini biraz fazlaca öne çıkarıyor. Ezcümle, meselâ 2016'da kimin Başkanlık ofisinde hükûmet edeceğini biliyoruz ama komisyondaki anayasayı üç ay sonra nasıl bir âkıbetin beklediği konusunda kimsenin düzgün bir fikri bile yok.

Bu kadarı benim için fazlaca iyimserliktir; Başbakan'ı şahsen seviyorum, hizmetleri için de müteşekkirim de bu nikbinliğim, "O kadar hizmet etti, başkanlık da hakkıdır ama" noktasına kadar varmıyor. Neticede Başbakan ve partisinin isabetli hizmetleri, halk tarafından lâyıkıyla ödüllendirildi; o yüzden günün birinde Başbakan ve partisinin, "Yahu bu halk ne pragmatist, ne kadar pratik çıkarını düşünen bir kitleymiş" diye hayıflanmasını da istemem; çünkü öyledir. Seçmen davranışlarında orta vadede vefâ aramak doğru değildir. Misâl bendeniz!


Kaynak (Arşiv)