Nice asırlara!
Cumhuriyetimiz bugün 78 yaşına bastı. Dünya tarihi için küçük, genç bir devlet için önemli bir rakam. Yıldönümleri sadece kutlamaya değil, değerlendirmeye de vesile olurlar; ben de 78. yıla kendimce bir değerlendirme ile katkıda bulunmak istiyorum.
Son yıllarda Cumhuriyet bayramlarının alışıldık terânesini teşkil eden "Cumhuriyet tehlikede!" tesbitine bu defa ciddi gerekçelerle iştirak ediyorum. Tehlikede olan sadece Cumhuriyet değil, bizatihi devletimizin ve düzenimizin kendisi. Bugüne kadar Cumhuriyet'in tehlikede olduğunu ileri sürenler, devletin kendisinden ziyade "rejim"e vurgu yapmakta özellikle ısrar ediyorlardı; biz de hep devlet göçerse rejim de altında kalır fikrini öne çıkarıyorduk. Bu tatsız münakaşada her iki tarafın da haksız çıkmasını temenni ederim.
İlk tesbit: Bir rejim teşkil etmek bakımından Cumhuriyet tarzı ile kimsenin alıp veremediği yok ama devletin işleyişi noktasında hem derin itirazlar, hem de vahim memnuniyetsizlikler var. İtirazlar ve memnuniyetsizlikler "Cumhuriyet" fikrinden kaynaklanmıyor; bu fikir şöyle de ifade edilebilir: Türkiye'yi terk edip başka bir ülkede yaşamak isteyen iki milyon kişi, Cumhuriyet'ten muzdarip olduğu için bir "firar huzursuzluğu" içinde değil. Bazılarına biraz garip gelebilir ama vaziyet galiba şöyle ifade edilebilir: Türkiye ve Türk toplumu Cumhuriyet'i aştı; şimdi önlerinde haklı olarak erişmek istedikleri daha mütekâmil, daha çağdaş ve insanlarına daha çok saygı gösteren hedefler var. 20. yüzyılın başlarında Cumhuriyet, Türk toplumu için çağdaş ve ileri bir modeldi; 21. yüzyılın ilk yıllarında Cumhuriyet'in bu toplum için yetersiz kalması, toplumun devletten daha hızlı muasırlaştığını gösteriyor. Henüz yürürlüğe girmeyen Anayasa değişikliklerinin toplumda bir heyecan dalgalanmasına yol açmayışı mânidardır zira bu teklif, daha tasarı halinde iken toplumsal taleplerin gerisine düşmüştü. Cumhuriyetin kurucuları bugünleri görebilselerdi şüphesiz vaktiyle doğru adım attıkları için müsterih olurlar ama muasır medeniyet faktörlerini üretmekte tembel davrandığımız için hayıflanırlardı.
Geçen 78 yılın başarılarını Cumhuriyet'in hanesine yazmak mantıken doğru görünüyorsa, başarısızlıklar için aynı adresi göstermek zalimlik olur. Bizim temel meselemiz, hiçbir zaman devletin, anayasa ve kanunlarla belirlenen siyasi rejimi olmadı. Toplum, darbeler ertesinde gelen otoriter ve hürriyetleri daraltan günlerde olduğu kadar ondan daha hür ve serbest günlerde de devlete karşı saygısını kaybetmedi ki bu, Türk toplumunun en güçlü ve en zayıf tarafını teşkil ediyor. Anlayana saz! Toplumun muhalefeti, doğrudan devlete ve rejime yönelmek yerine bugüne kadar, devleti ve toplumu temsil ettiği varsayılan kişi ve heyetlere yönelmişse bu üslup inceliğinden "hisse" çıkarmak, yine o insanlara düşerdi. Ne var ki Türkiye'nin yönetici eliti, toplumsal muhalefetin sertleştiği günlerde mevcut krizi kendi kalitesizliklerine bağlamak yerine durumu bir rejim buhranı gibi göstermek ucuzluğuna tevessül etmekten kurtulamadılar. Sayıları iki milyona varan büyük bir kitlenin memleketten sessiz sedasız çekip gitme arzusunda bile o üslup inceliğini görmek mümkün ama görebilen nerede?
Ben Cumhuriyet meselesine paralel olarak "çağdaş bir kamu düzeni" kurmak görevini, Türklerin 20. yüzyılda karşılaştığı ve üstesinden gelmek mecburiyetinde olduğu bir "medeni mesele" olarak görenlerle beraberim; medeniyetin siyasi vechesine dair halli gereken bir meseledir bu. İçinde yaşadığımız çağ, bize bir sual yöneltmiştir; bu soruya cevabımız ana hatları itibariyle doğru ama ayrıntılarda kırık-dökük, samimiyetsiz bir muhtevadan ibaret kalmıştır. Bu kırık-dökük cevabın samimiyetsizliği yüzünden sadece siyasi elitleri suçlamak da doğru ama eksik bir nitelik taşıyor; bu yarım yamalak cevapta toplumun da hissesi var.
Öyleyse vaziyet şudur: Cumhuriyet'e evet ama daha fazlası gerekiyor! Yeni yüzyılda dikkatlerimizi Cumhuriyet romantizmine mıhlamak yerine, bu müşkil medenî problem üzerine yoğunlaştırmamız daha doğru olacaktır.
Devletimizin 78. yılı kutlu olsun; nice asırlara!