Nezle kaç günde geçer: Bir haftada mı, yedi günde mi?
Ufukta bir seçim ihtimali var mı? Şartlara bakılırsa seçim kaçınılmaz gibi görünüyor ama bütün başarısızlığına rağmen hükümetin gösterdiği o harikulade dayanışma, seçim isteklilerinin hevesini kursağında bırakıyor. Batan bir gemide kalan yolcuların dayanışması bu; adına "istikrar" demeleri ise tek kelimeyle çok hoş! Ne var ki yine de hükümet ortaklarının "ya seçim olursa" endişesiyle kasıldıkları fark ediliyor. Bugünlerde her koalisyon ortağı, seçim arefesinde üzerine yaslanacağı bir "ifâde" hazırlamak telâşesinde.
Kalkınmanın köyden başlaması yolundaki münakaşa, nereden bakılırsa bakılsın bir kayıkçı döğüşünü andırıyor. Erkan Mumcu'nun tenkidleri doğru ama aynı derece hasbî olabildiği konusunda aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Teknik tabirle "anakronik" bir tartışma bu. Kalkınma konusunda bu kadar safça mütalaaların hâlâ yürürlükte olması insanı şaşırtıyor.
Acı ama gerçek: Meşrutiyet devrinde bile Meclis koridorlarında ve basında bundan daha yüksek tartışmalar yapılıyordu. Bütün varlık sebepleri memlekette gerici hareketleri izlemekten ibaret olan çevrelerin "aymazlığı" ise doğrusu çok garip. Siyasi fikriyatta Meşrutiyet'in gerisine düşmenin hâlâ prim yapabilmesi düşündürücü. Koalisyonun bir başka ortağının aklına gelen gündem değiştirme konusu ise, "kalkınma köyden başlar/başlamaz" tartışmasından daha masum ve daha saf boyutlar taşıyor:
Televoleler! "Bu mübarek günlerde televolecilerin yaptığı ayıptır efendiler!" nârâsıyla dikkat dağıtmak, doğrusu pek tatlı bir buluş. Belki de "olabildiğince sâfiyâne, alabildiğine naif bir çıkış yapalım, belki kamuoyunun dikkati dağılır da biraz zaman kazanırız" hesabı yapmış olmalılar. Hesap bu ise başarılı olduklarını teslim etmek gerekiyor. Günlerden beri bu mühim memleket meselesinin bir iktidar ortağı tarafından dile getirilmesindeki derin hikmetin anlamını düşündükçe çözümsüzlükten debelenip duruyorum. Hani birkaç gün sonra bir başka hükümet mensubunun ekran karşısında, "Bu hükümet bednamdır ve derhal istifa etmelidir" dediğini duyarsam hiç şaşırmayacağım. Ama bir dakika! Belki de bu durumun yegâne suçlusu necib Türk basınıdır. Hükümet ortağı partilerin basın danışmanları, hükümet üyelerine kamuoyu karşısında televole ve köykent tartışmalarından başka doğru dürüst iki lâf edecek konu bulamıyorlarsa, vahim bir ilham fukaralığı çekiyor olsalar gerektir. O halde iş başa düşüyor. Aşağıda sıraladığım model tartışma konularının, genel başkan danışmanlarına bir nebze olsun yardımı dokunursa mutlu olacağım: Meselâ, meselâ!.. 1- Eğitim çok önemlidir; hep birlikte eğitime çok önem vermeliyiz!, 2- Kontrolsüz dış borçlanma tehlikelidir; ülke olarak öz kaynaklarımızı harekete geçirmeliyiz, 3- İftar yemeklerinde aşırı yemek doğru değildir; halkımız lütfen tıka basa yemek yemesin, 4- Önümüzdeki günlerde Akdeniz Bölgesi'nde don olayı görülebilir; üreticileri uyarıyoruz!, 5- Çocuğun yetişmesinde okul mu önemlidir, aile mi?, 6- Birlikten kuvvet doğar, 7- Saadettin Kaynak'a "hâfız" mı demek doğrudur, bestekâr mı? 8- Nezle kaç günde geçer: Bir haftada mı, yedi günde mi?, 9- Sanayileşmek iyi midir, kötü mü?, 10- "İti öldürene sürütürler" vecizesini açıklayan bir kompozisyon yazınız! Olmadı değil mi? Önemli değil; hükümet ortaklarının gündeme getirdiği şeylerin yukardakilerden daha kaliteli olduğunu iddia edemezsiniz nasıl olsa!