Neyse ki YSK var!
Bugün ciddiyetim üzerimde. Sizlere teknik ve tamamen hukuki bir konudan bahsetmek istiyorum. Ülkemizde ‘ciddi, teknik ve özellikle hukuki’ bir şey üzerinde konuşmanın pek o kadar anlam ve önemi kalmamış gibi görünüyorsa da bir denemekte fayda var.
Bir ay sonra seçim var, önemli bir seçim yapılacak ve şimdi bu seçimi kimin yöneteceği meselesi üzerinde duralım ve kara kaplıyı açıp 79. maddeye bakalım. (Anayasa’yı kastediyorum ayol; kara kaplı olan anayasa, kırmızı kaplı olan ‘başkanın hatıra defteri!)
İlk cümle: “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.” Ah, ne güzel! Hangi yargı organıdır bu, sakın Sulh Ceza Hâkimliği filan olmasın diye devamını okuyoruz, diyor ki: “Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma...”
Metinde üç nokta yok, o noktaları hele biraz soluklanalım, terimizi soğutalım diye ben ilâve ettim; “Seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma” yetkisini Anayasa, Yüksek Seçim Kurulu’na veriyor. Herkesin bildiği bir şey deyip geçmeyelim, oraya bir balmumu yapıştıralım, lâzım olacak. Bir mânâda seçimin ‘düzen ve dürüstlüğü’ ile bütün yürütme işlemleri YSK’nın sorumluluğuna veriliyor Anayasa tarafından. Bu sorumluluk içinde ‘seçim yasakları’nın gözetilmesi de var. Seçim yasaklarının içinde en dikkat çekeni miting yeri ve saatinin belirlenmesi, seçim broşürlerinde Türk bayrağı ve dini ibare bulundurulmaması, devlete ait bina ve tesislerin, araçların ve sair imkânların kimseye kullandırılmaması yer alıyor.
Evet, özetini verdiğim bu maddeler ihlâl edilirse devreye YSK giriyor. Nasıl yani diyeceksiniz, anlatalım. Çok aşırı bir örnek verelim ve olacak iş değil ama diyelim ki Cumhurbaşkanı tarafsızlığı bir tarafa bırakıp her vesile ile seçim sonuçlarını bir parti lehine etkilemeye çalışıyor. Ne olacak, kim görevli ve yetki kimde?
Nitekim RTÜK’ün CHP’li üyesi Süleyman Demirkan da bu sorunun cevabını arayanlardan; bakın ne demiş geçenlerde:
-Anayasa’ya göre ‘tarafsız ve partiler üstü’ olan ve bunun için Yüce Meclis’in huzurunda, milletin gözü önünde ‘namusu ve şerefi üzerine’ yemin eden Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçimler üzerine gölge düşürücü, seçim sonuçlarını etkileyecek nitelikte konuşmalarının başta kamu yayıncısı TRT kanalları olmak üzere, çok sayıda görsel-işitsel medya hizmet sağlayıcı tarafından yayınlanan görüşlerine de kayıtsız kalamaz. Biz, ‘Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarına müdahale edemeyiz’ deyip geçiştiremez. YSK, Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasına değil, adil seçim yarışı ve seçim yayınları adaletini bozan yayınların saat ve sürelerinin tespit edilip raporlanması için bir ara karar alarak RTÜK’e göndermelidir. Burada söz konusu olan, eşitlik ilkesinin bozulması olduğu için, müdahale Sayın Cumhurbaşkanı’na değil, adaleti ve eşitliği bozan yayınlara olmalıdır. YSK, seçim adaleti ile onun en önemli unsurlarından olan “yayın adaletini sağlayamam” derse, Anayasa’nın özünü ve ruhunu ihlal etmiş, görevini yapmamış olur.
Şimdi bir denklem kuralım: Geçen hafta iki hâkim, iktidarın hoşuna gitmeyen bir karar aldıkları için tutuklandı (inanılır gibi değil ama gerçek!). Böyle bir demde YSK’nın, iktidardakileri kızdıracak bir karar almasının sonuçları ne olur, ne olmak ihtimâli vardır?
Öti şıkları boşveriniz, doğru şıkkı işaretliyorum: Hiçbir şey olmaz! Önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimler de YSK’nın tamamen tarafsız ve bağımsız ‘yargı denetimi’ altında dürüstçe yönetilir!
Not: Bu yazı, HDP’nin YSK’ya yaptığı başvurunun şimşek hızıyla reddedilmesinden önce kaleme alınmıştır.