Nefret suçu mu dediniz?

Nefret suçlarını düzenleyen kanun, mart başlarında içine konulduğu torbanın tamamıyla birlikte Meclis’ten çıktı.

İyi düzenlenmediği için ilerde bazı kesimlerin başını ağrıtacağı yönünde eleştirilere aldırış edilmeden çıkarılan kanun, “Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret sebebiyle bir kişiye taşınır veya taşınmaz bir malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini; bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını, bir kişinin işe alınmasını veya bir kişinin olağan bir ekonomik faaliyette bulunmasını engelleyen”leri cezalandırıyor.

Bundan ne anlayacağız?

Kanun metni açık, meselâ “Bu dükkânda siyâhi derililere ekmek satmıyoruz” diyen bir bakkal veya “Güneydoğu kökenli olduğun için evimi sana kiralamam kardeşim; uğurlar ola” diyen bir ev sahibi, veya “Ben bu otobüse, uçağa veya gemiye hamal kılıklı ameleleri bindirmem” diyen bir sürücü, pilot veya kaptan, veya “Müdürü olduğum bu kamu kurumu veya işletmede, benim canım hemşehrilerimden başka bir Allah’ın kulu çalışamaz, başka kapıya” diyen bir işveren, veya “Falanca fabrikanın ürettiği domates salçasını almayın, çünkü o fabrikanın sahibi filan siyasi görüşe sahiptir” diyen bir vatandaş, bu kanuna göre suç işlemektedir.

Bu kanun daha çok etnik ve dini sıfatları hakaret niyetine kullananları caydırmak için çıkarıldı fakat bakınız şu işe, şimdi kapsamına kimler girmekte?..

Diyelim ki bir siyaset adamı onbinlerce kişinin bizzat, milyonlarca insanın ekranlar aracılığı ile izlediği bir konuşmasında, tarif ile adres göstererek, “Bunlar montajcı, bunlar dublajcı, bunlar sahtekar, bunlar Haşhaşi, çete çete, örgüt. Bunların terör örgütünden hiçbir farkı yok” dedikten sonra hızını alamayıp, “Bunlar paralarımızı aldılar, bizi böyle söğüşlediler. Himmet, zekât, sadaka dediler, koyunlarımızı, kurbanlarımızı aldılar. Bunlara bundan sonra artık yeter deyin. Bundan sonra bizden bunlara su yok” şeklinde konuşursa nefret suçu işlemiş olur mu?

Yok daha neler? Şu günlerde böyle ‘absürd’ bir iddiayı ciddiye alarak ‘ayrımcılık’ veya öteleme fiilinin içini dolduran bu gibi ithamları soruşturacak ve kovuşturacak bir merci çıkacağını zannetmiyorum. Şaka değil, Türkiye gerçekten sıradışı bir ara dönemden geçiyor; hatırlayacaksınız, bunlardan çok daha ağır nice suç ithamları bile adliye raflarının bir köşesinde bekleyip duruyor.

Ötelemeye, ayrımcılığa gelene kadar akşam olur mu; olur!

Dolayısıyla ‘sülük, Haşhaşi, casus, örgüt, ajan, rantçı, takiyyeci, sahte hoca, yalancı peygamber, çeteci, çürümüş’ gibi ‘güllük gülistanlık’ sıfatlar eşliğinde bir kişiyi ve topluluğu alenen aşağılamak, töhmet altında bırakmak, suç isnadında bulunmak, ötelemek gibi eylemlerde bulunmak solda sıfır kalır.

Ne var ki ateş düştüğü yeri yakar denilmiştir. Nefret suçu, öteleme, kanunsuz suç ve ceza veya temel insan hakları gibi ‘Soyut, ütopik’ ve ne işe yaradığı bilinmeyen kavramların aslında ne işe yaradığını günün birinde suyunuz kesildiğinde anlarsınız.

Veya aidiyetinizden ötürü sürgüne uğradığınızda, aşağılandığınızda…

Veya fikrinizden dolayı işinizden, ekmeğinizden olduğunuzda…

Bir belediye otobüsünden, tramvaydan, uçaktan inmek zorunda bırakıldığınızda…

Veya –af edersiniz, hâşâ huzurunuzdan- ininize girildiğinde ininize…

Düşüncelerinizden ötürü yüzgeri edildiğiniz her kapıda…

Sırf öylesiniz diye size şüphe ve nefretle bakan her çehrede…

En acı yanı ise kenara çekilip, “Biz temiziz, sizin gibi şaibeli değiliz; oynadınız güldünüz, belânızı buldunuz” diye düşünen bazı dostların erdemine güvenmemeniz gerektiğini anladığınız andır.


Kaynak (Arşiv)