Ne halife, ne padişah, ne sultan...
- Hocam, gündem yoğun ama diri diri yanan 5 mahkûm hadisesini sormak isterim size?
- Rezalet ve cinayet. Benim bu gibi konularda tavrım çok açık, biraz da sert: Adalet Bakanı ben olsaydım, ilk ciddi bilgilenmenin ardından istifamı yazar Başbakan'a verirdim. Başbakan olsam, bakanımdan istifa dilekçesi isterdim.
- Ne kabahati var ki bakanın?
- Olsun olmasın, sorumlular dizisinin en tepesinde bakan var; bakanın şahsen sorumluluğu olmadığını biliriz, yine de istifası gerekir. Bakanı istifa ettiren hadise, sırasıyla diğer sorumluları da aynı mecburiyetle başbaşa bırakır. Doğrudan suçlu ve sorumlu olmayanların bile sorumluluk hissedip bedel ödediği bir ihmâlde, gerçek sorumlular da ihmâl ve kabahatlerine uygun şekilde ceza görürler. O günden sonra herkes hiçbir ihmâlinin cezasız kalmayacağını bilir. Şöförden başlar, infaz memurundan sair yetkililere, genel müdüre, bakana kadar herkesi kasdediyorum.
- Her ihmâli böyle ağır cezalandırırsak, bürokraside adam kalmaz ama?
- Kim demiş onu? Lâf! Göl yerinden su eksik olmaz biir; kusursuz sorumluluktan ötürü istifa eden herkes kaybolup gitmez iki. Başka zaman, başka yerde de değerlendirirsiniz. Suçluysa başka tabii...
- Başbakan'ın Ortadoğu ülkelerindeki süksesi, sağda solda "Halife" yakıştırmalarına yol açtı, dikkat ettiniz mi?
- Ee, olacak o kadar; elin adamı, bölgesinde sözü geçen bir Türk lideriyle karşılaşınca hemen eski kâbusunu hatırlıyor lâkin ne halife, ne sultan, ne padişahlık ne saltanat! Türkiye'de bu gibi sahte yemlere atılacak sazan balığı kalmadı çok şükür. Cumhuriyet'e halkın rızası ile geçmedik fakat Cumhuriyet tarzı idareyi Türkler sevdi; şimdilerde Cumhuriyet'in içini demokratik teâmül ve kurumlarla, hukuk devletiyle doldurmaya başladık. O devir geçti de şunu imâ edersen sana hak veririm. Başbakan, kendisine müteveccih ilgi ve hayranlığı doğru okumalı, eskiye nazaran daha mütevazı düşünüp davranmalı. İktidar hissi her insanı bozulmaya sevkeder. İki şeye güveniyorum bu noktada: Bir, Başbakan politikada artık tecrübe sahibi, iki İslâmî irfan ve hikmetten haberdar bir insan. Kendisini denetlemesini bilir.
- Denetleyemez, iktidar sarhoşluğuna kapılırsa...
- Türkiye'de basın hür; ikaz, tenkid, tenbih... Ne lâzımsa yapılır; dinlemezse sandık var, siyasi hukuk var.
- Mısır'da laiklikten bahsetmiş bu arada?
- Ağzına sağlık, iyi söylemiş. Hep bahsettiğimiz bir nüktenin tecellisidir; bu memlekete adam gibi laiklik uygulamasını, herkesin din, vicdan ve fikri hürriyetinden emin olmasını muhafazakârlar getirecek dedik, öyle oluyor, çünkü kötü laiklik uygulamasının cezasını en çok onlar gördüler ve yaşadılar. Bu gidişle -işte şuraya yazıyorum- eli yüzü düzgün sol partiyi de yine muhafazakârlar kurar bu yakınlarda; aslında parti kurmaya gerek de kalmadı; iktidar partisi eni-konu solcu, sosyal adaletçi, kalkınmacı projeler koyuyor halkın önüne. Sonucu meydanda.
- İnternet andıcı sanığı bir emekli asker, "Gücünüz bize yetiyor; biz bu işleri babamızın hayrına yapmadık, genelkurmayın tasarrufudur, biz emir kuluyuz" meâlinde şeyler söylemiş duruşmada; ne dersiniz?
- Büyük oranda hak veriyorum. "Kanuna aykırı emir"le ilgili uygulamayı askerî hiyerarşide yerine getirmek kolay değil. Öte yandan yargının mantığı da yanlış değil ama arada hesaba katılması gereken incelikler var. Burada "Devlet aklı" lâzım işte. Müteselsil sorumlu zincirinin ilk değil de sonraki halkası ile uğraşınca acaba adalet tecelli ediyor mu bilmiyorum; hâlâ tutuklamalar sürüyor. Askerlerin bu durumdan ciddi surette rahatsızlık duyduklarını zannediyorum. Artık sadece işiyle uğraşmak isteyen rütbe sahiplerine rahat düşünme ve çalışma selâmeti kazandıracak bir şeyler yapılması lâzım hukuk çerçevesinde. Neticede başka ordumuz yok; yiğidin sarsıldığı yerden doğrulmasına imkân vermek lâzım.
- Son soru: PKK-MİT görüşme zabıtları?
- İki günden beri izliyorum. Sızdırma eyleminden PKK zararlı çıktı; hükümetin kredisi yükseldi, ilginç!