"Nazarınıza çattırıram ki..."
Altan Öymen ağabeyimiz, Radikal'deki dünkü yazısında, "Jan sözünü tutup Müslüman olacak mı" başlığını atmış, merak edip başını ve sonunu okudum; yazı şöyle başlıyor: 'B.. D..s' yarışmasının finalini izlediniz mi? Televizyonda ...-TV'deki?.. Ben başlangıçtaki aşamalarından bazısını izlemiştim. Önceki gece finali de izledim.İlginçti. Bugün de onu yazayım." Yazının final paragrafı ise şöyle: "Akla takılan bir soru da şuydu: Alman buz patenci J. L., sünnet de dahil, Müslüman olma muamelelerine ne zaman başlayacak? Bazıları 'Öyle bir niyeti yoktu ki, başlasın' diyordu. Bazıları da 'Adam belki de samimiydi. Bekleyelim, görelim' diyordu. Anlaşılıyordu ki , 'B. D.' konusu, gündemdeki yerini, bir süre de, Alman dansçının bundan sonraki davranışları hakkındaki haberlerle koruyacaktı." (Ticari isimleri ben kısalttım /ATA.) Nokta! Yazının orta kısmını aynı mealdeki "izlenim"ler meydana getiriyor.
Şaşırdım elbette. Merak edip Sayın Öymen'in önceki yazılarına da baktım; hep o bildiğimiz Altan Öymen imajına muvafık ciddi konular. Belli ki, üstadın canı bir şeylere sıkılmış, protesto mahiyetinde olmak üzere buram buram reklâm kokan bir magazin yazısı kaleme almaya karar vermiş.
Bazen böyle olur; yazar sıkılır, faz değiştirir, okuyucularını şaşırtır. Sayın Öymen'i anladığımı zannediyorum, yakında eski konularına ve seviyesine döneceğine ise hiç şüphem yok. Dedim ki, "ben de böyle sade suya tirit bir şey yazayım", fakat vaktiyle büyüklerimizden görmüşüz kurs, almışız âmirlerimizden terbiye; olmuyor. Niçin olmadığını birazdan görecek ve anlayacaksınız. Benim bugünkü magazin konum, her gün onlarcası ile karşılaştığımız E-Mektup yazma alışkanlığı ve kuralları ile ilgili. (hayır, binlerce, yüzlerce değil muhterem okuyucu, spam çok fakat okuyucu mektubu zannettiğiniz kadar fazla değil). Bazıları E-Mektup kavramını kısaltıp "elmek" diyorlar, ben henüz alışamadım.
Türk Yurdu Dergisi'nin Mart 2007 sayısında Gıyasettin Aytaş ve Hülya Deniz adında iki araştırmacının "Genel Ağ (İnternet) ve Türkçe" başlıklı yazısını okudum. Sizin için bu araştırma sonuçlarını özetlemek istiyorum; ama peşinen belirteyim ki araştırma beş yıl öncesine ait, 2002 tarihli. Niçin beş yıl sonra yayınlandığını tam anlamadımsa da bazı hususları itibariyle hâlâ taze olduğu için meseleyi "nazarlarınıza çattırıram" (Bu tabiri AZtv'de duydum, pek hoşuma gitti, "dikkat çekmek" mânâsında)
Araştırmacılar, e-mektup yazanların vahim miktarda imlâ hatası yaptıklarını, noktalama işaretlerine riayet etmediklerini ve anlatım bozukluğuna düştüklerini tesbit etmişler. Konuyla ilgili istatistik bilgilerini dergi, pul büyüklüğünde bastığı için pek anlaşılmıyor ama metinde geçen ifadelerden anlatım bozukluğu oranının % 13 olduğu anlaşılıyor. Mektuplarda yer alması mutad saygı ifadelerine riayet % 37; mektubun altına isim yazılması nezaketini unutanların nisbeti ise yine % 36 küsur civarında. Beş yılda bir şeylerin iyiye doğru değişmesi gerekir diye düşünüyorsanız, hayli iyimser olduğunuzu ileri sürebilirim. Naçiz gözlemlerime göre E-Mektup yazabilecek durumda olanların en az üçte biri, bir mektubu nezaket ve sair şekil şartlarına riayetle kaleme almaktan (imlâ, noktalama vs.) habersiz bulunuyor. Vahim bir hâl; sanki bilgisayarla yazınca, bu gibi kurallara uymasak da olur cinsinden bir genel kabulün yaygınlaştığından endişe etmekteyim açıkçası. Sizce de öyle midir bilmem.
Farkındayım, hiç de eğlenceli bir konu değil bu; nitekim içinizden bazıları, "acaba ben de böyle vaktiyle itinasız mektuplar göndermiş olabilir miyim?" diye iç sıkıntısına uğramaktalar belki de. Dedim ya, şakalaşırken bile kravatını gevşetemeyenler cinsine dahilim ben; halbuki tanıyanlar bilir, kravatla pek işim yoktur, lâkin dedik ama, "vaktiyle büyüklerimizden görmüşüz kurs, almışız âmirlerimizden terbiye".
Peki, bu meşhur replik hangi yazarın hangi eserinden alınmıştır, hatırlayacak mısınız bakalım?