Naz güzeli
Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı; günün birinde Cumhuriyet Halk Partisi, 29 Ekim’i bahane edip ârıza çıkarmayı unuttuğunda 28 Ekim’den sonraki günün Cumhuriyet Bayramı olduğunu galiba hatırlayan çıkmayacak.
Cumhuriyet’in kendi başına bir fazilet, bir iyilik ve güzellik kaynağı olduğu iddiası pek doğru sayılmaz. Cumhuriyet bir çerçeve, çok muğlak bir çerçeve ve içine konulacak fotoğrafa göre mânâ kazanacak bir çerçeve. Belki de bu yüzden Amerikalıların, İngilizlerin, Felemenklerin bir Cumhuriyet bayramı hiç olmadı; onlar çerçeve yerine tabloya önem verdiler. Yazık!
İlkokul çocukları henüz bilmiyor ama birkaç sene sonra onlar da öğrenecek; dünyada cumhuriyetin pek çok uygulanma şekli var ve bunlar bazen birbirinden siyahla beyaz kadar farklı olabiliyor. Ayrıntı vermiyorum çünkü faydası yok.
89 sene önce Cumhuriyet idaresine geçmemize karar veren siyâsi irâdenin -ki tek kişiydi!- hâtırasına ve tercihine saygı duymalıyız. Hâtıraya saygı deyince aklıma geldi; meselenin “Atatürk’ün hâtırasına saygısızlık” dışında soğukkanlılıkla düşünülmesi lâzım. CHP ve onun ulusalcı periferisi de bilir ki, Tevhid-i Tedrisat, Tekke ve Zâviyelerin seddi, Şapka iktisâsı hakkında kanun gibi çoktandır fiilen ıskartaya çıkmış kanunlar Atatürk’ün hâtırası kapsamında sayılabilir şeyler ise (ki yürürlükteki anayasa öyle diyor), Atatürk’ün anayasasını ortadan kaldırıp da yerine fânilerin yazdığı sola açık bir metin koymanın ne anlama geldiğini söylemeliler! 1924 Anayasası’nı karşı devrimciler yazmadı ki arkadaşlar, devrimciler kaleme aldı; niçin bekçilik yaparken onu da beklemiyorsunuz?
Cumhuriyet’i Mustafa Kemal Paşa tek başına, öyle istediği için ilân etti ve bu esnada ufak bir hükûmet krizi tetikleyerek gerekli atmosferi inşâ ettiği mâlumdur; aynı Mustafa Kemal Paşa, 1924 Anayasası’na halkla devlet münasebetlerinden, vatandaştan, ülkeden, parlamenter sistemden, liderlikten başlayarak, güçler ayrımına kadar devlet idaresinden ne anlıyorsa yazdı ve yazdırdı; öyle olduğu içindir ki vefatından sonra bu anayasa 23 sene daha yürürlükte kaldı. Halefi İsmet Paşa ve onun halefi Celal Bayar (DP yönetimi) bu anayasadan vazgeçmeyi düşünmedi; çok gerektiği zaman ufak tefek tadilatla yetindiler; o anayasayı 27 Mayısçı komitacı subaylar ortadan kaldırdı ve yerine “Daha matah bir şey olur zâhir!” diye 61 Anayasası’nı yaptılar ve inanmayacaksınız ama 27 Mayıs gününü “Anayasa Bayramı” ilân ettiler. Atatürk’ün hâtırası o gün incinmediyse, bir daha kolay kolay incinmez kimse merak etmesin!
Cumhuriyet’in muhalifi, alternatifi yok, olacağı da yok; o yüzden alternatif kutlama yapmak da gerekmez; gerekmez ama engellenmesi de lâzım değildir. Bırakınız kutlasınlar, kalbi kırılmasın, mükedder olmasın. CHP, Cumhuriyet’in üvey evlâtlığıdır ve yaşı doksanı geçtiği halde hâlâ “Tufûliyet” hâletinden kurtulamamıştır. Evlâtlıktır çünkü milletin ekseriyetine değil bürokratlara yaslanır; üveydir çünkü sandıkta abra-kadabra yapılmazsa düzgün bir seçim kazanma ihtimâli yoktur. O yüzden CHP’nin 29 Ekimlerde birtakım heyecanlara kapılarak, ebedî çocukluğun rüyâsını yılda bir kere hatırlıyor olması tahammül ve sevecenlikle karşılanmalıdır. Binaenaleyh, “Cumhuriyeti kurmak için kimseden izin almadık; kutlamak için kimseden izin istemeyiz bre!” şeklinde kahramanca lâflar etmelerine takılmamak gerekir ve onlara, “Keşke millete danışsaydınız; ne iyi olurdu!” demenin de mânâsı yoktur.
CHP’lilere, devleti ve milleti partilerinin tapulu malı gibi görüyorlar diye üzülmemeliyiz. Bu hiss-i tesâhübün vaktiyle Sülün Osman nâm bir müteşebbisimizin Galata kulesi, şehir hatları vapuru, tramvay gibi birtakım kamu mallarını pazarlamak suretiyle gösterdiği sahiplenme ile farklı olmadığı kanaatindeyim. Kezâ sinirli zamanlarında, “Biz olmasaydık adınız Yorgi olurdu!” şeklinde ifade edegeldikleri ve aslında “Nankörlük etmeyin, CHP’ye oy verin” mânâsına link veren sözler sarfetmelerine de fazlaca takılmamak yanlısıyım.
Bir CHP’nin nazını çekemez miyiz yani arkadaşlar?