Mütevelli kızı sevmenin âdâbına dair

Hürriyet gazetesinde "Divriği Ulucami mahvoluyor" başlığı dikkatimi çekti. Yalçın Bayer'in köşesinde yazılanların mahiyetini anlamak her zaman mümkün olmuyor, galiba okuyucu mektuplarından seçmeler yayınlanıyor bu köşede; bu durumda Yalçın Bayer sadece "seçki" mi yapmaktadır yoksa sütununda yayınladığı mektupların fikrî, ilmî ve mantıkî sorumluluğunu da paylaşmakta mıdır, bir garip tarz.

Okuyucunun mektubu iktibas edilmeyecek kadar uzun; fakat Türkçe'ye yeni bir ufuk açması muhtemel bir ibâreyi aynen alıyorum: "Böyle bir yapıta sahip olduğumuz için çok gurur duyarken sanat şaheserlerinden, güzel duygulardan 1947'den bu yana iki yıldır iktidar olan sağcı, dinci görüşlerle sanatsız, bilimsiz, yobaz ve yoz bir topluma dönüşmemizden ötürü de çok üzüldüm."

"Deveye boynun eğri demişler de 'nirem doğru ki?' demiş" hesabınca bu garip cümlenin tashihini yapmaya benim bilgim kifayet etmez; "1947'den bu yana iki yıldır iktidar olan sağcı, dinci görüşler" formülüyle sunulan yeni tarihi bilgiler ise Modern Türk Siyasi Tarihi'nde yeni bir çığır açacak kadar sarsıcıdır! Mektup sahibini ve yayıncıyı tebrik edip sadede geliyoruz. Okuyucu ezcümle diyor ki, "Taşkışla'daki Divriği Ulucami sergisini gezdim. İlk olarak minarenin hali beni rahatsız etti. Minare tepesindeki eğri-büğrü hoparlörler çok çirkin: "Dünyanın en güzel eserini mahvetmiş", ikincisi o canım minareler... 800 yıldır ayakta..."

Bir dakika bir dakika!

Minareler değil bir kere; Divriği Ulucami hâlâ orada duruyor; bir tane minaresi var; üstelik 800 senedir orada durduğu da doğru değil. Külliye'nin kuzeybatı köşesindeki tek minarenin 1530 sularında Kanuni Sultan Süleyman'ın direktifiyle binayı berkitsin, payanda olsun diye yaptırıldığını cümle-âlem biliyor. Minare siz bilemediniz 480 yaşında, 800 nereden çıktı şimdi?

Devam ediyoruz: Okuyucu kızmış, "bu hoparlörler yüzünden cami bir-iki yüzyıl içinde yıkılır" diyor ve uzmanlığını konuşturuyor: "Hoparlörlerin, tutucularının kablolarının kendi ağırlıkları vardır. Montaj için çakılan dübeller, çiviler ve delikleri vardır. Hoparlörlerin aldığı rüzgâr, yağmur ve kar güçleri vardır. Çivi benzeri tutuculardan sızıntılar olur, böcek yuvaları oluşabilir. Hepsinden önemlisi ezan okunurken ses gücünün neden olduğu güçlü bir titreşim vardır. Titreşim, frekansı yüksek hafif bir deprem gibidir. O canım minareler bu ek güçler hesaplanmadan yapılmıştır. Her mühendis, aklı statiğe, dinamiğe biraz eren her sağduyulu insan bunu görür ve bilir..."

Pekâlâ, kim bu canım "minareleri" matkapla, dübelle delmeye cür'et etmiş olabilir; cevabı hazır: "dincilerin zulmü". Arkadaş diyor ki, "İktidar başta çok kişinin özlediği Hz. Muhammed dönemi, sünneti içinde hoparlör mü vardı?" Yoktu! N'aapılsın? Kaldırılsın!

Ey okuyucu arkadaş şunu baştan söylesen; yorgunu yokuşa sürmesen, sapla samanı birbirine karıştırmasan, en azından gezmeye gittiğin sergideki fotoğrafları yakın gözlüğünü takarak incelesen olmaz mıydı? Yıkılacak diye üzerine titrediğin minarenin orijinal bile olmadığını bilmeden başımıza Venedik Kriterleri komiseri kesilmeni, şimdi biz nasıl hoş görelim?

Şöyle yekten, "Bilumum minare hoparlörler yasaklansın; dinciler de camilerden süpürülsün" de, canımı ye; ondan sonra sanat tarihi kurslarına mı yazılırsın, silbaştan Türkçe öğrenmeye mi sıvanırsın, paşa gönlüne kalmış.

"Gelinim sana söylüyorum, kızım sen anla" faslına geldi sıra; bu bahri, okuyucu mektubunu doğru dürüst gözden geçirmeksizin yayınlayan kişiye gönderilmiş bir sitem fiskesiyle kapatalım; diyor ki şair: "Çünkü vakfetmeyecektin cihet-i aşka tenin / Mütevelli kızı sevmek, ne vazifendi senin?"


Kaynak (Arşiv)