"Muhtariyet"ten, "Muhtarlık"a!
Tarih, 1919 yılının Ekim günleri olmalı. Sivas Kongresi'nden sonra Anadolu'da bir hükümet gibi varlığını ve meşruiyetini kabul ettiren Heyeti Temsiliye'nin kararları,
özellikle işgale uğramamış mıntıkalarda etkisini göstermeye başlamış.
Yer, Ankara; hâdiseyi nakleden rahmetli Mâhir İz, Ankara Sultânî'sinin genç muallimlerinden biridir. Ankara, ahalisi ile resmî ve mülkî erkânı ile milli mücâdeleyi desteklemektedir. İşte o günlerden birinde Ankara'da valilik makamına vekâlet eden Defterdar Yahya Galib Bey imzâsıyla, bütün devlet dairelerine bir taahhüdnâme gönderilir. Sultânî müdürü Cûdi Bey, muallimler meclisini toplar; vilâyetten gelen yazıyı okur. Gerisini Mâhir Bey'in kaleminden takib edelim:
"Cümle aşağı yukarı şöyleydi, "Âmâli milliye dairesinde hareket edeceğime dair ahd ü peymân eylerim." Bu, bir nevi kongre mukarrerâtına biât idi.
'Sultânî' mektebi bir vilâyetin beyni mesâbesindedir. Her branştan en yüksek tahsil gören münevver zümre oradadır. Bir vilayette onun fevkınde bir mütefekkir topluluğu yoktur. İşte bu, muallimler meclisinin onuruna dokundu. 'Bize dikte ettirilemez, biz ne yapacağımızı biliriz' dediler."
Toplantıda âninden sıkıntılı bir hava hâsıl olmuştur. Bunun üzerine Mâhir Bey, Sultânî müdürüne uzlaştırıcı bir teklifte bulunur; "Muhterem hocalarımız memleketin iftihar edeceği kıymetli zevâttır, müsaade ederseniz herkes kendi düşüncesini yazsın, dedim. Uygun görüldü. Ben, gelen tebliğde geçen kelimelerin hiçbirini kullanmamak üzere şu cümleyi yazdım, 'Mülk ü millet nef'ine her zaman çalışırım.' Birbirimize okuduk."
Müdür Cûdi Bey evhamlı bir zat olmasına rağmen, muallimler meclisinin kararına itaat eder ve herkesin kendi kelimeleriyle tertiplediği destek ve biât ifâdelerini toplayarak vilayete gönderir. Vali vekili Yahya Galib Bey, "Bu Sultânî hocaları başıma iş çıkaracak, parçalı bohça gibi taahhüdnâme göndermişler" diyerek işi disiplin altına almak maksadıyla pazar günü Ankara'daki bütün memurları Muallim Mektebinde toplar, daha önce dikte edilen taahhüdnâmeyi herkesin önünde okutur ve bu suretle "biâtı umumiye" tamam olur.
Mâhir Bey devam ediyor: "Bizim müdiri sânimiz ahrârdan Ayaşlı Ali Rıza Bey merhum kapıdan çıkarken bana: 'Bugün insanlıktan istifâ ettik' demişti. Çünki bunu hürriyeti fikriyye ve vicdâniyesine müdâhale telakki etti. Tabii birçokları da aynı tarzda düşündüklerini sonradan birbirlerine söylediler."
"Yılların İzi" isimli bu nefis hâtıratı okumamış olanlar ve hâdisede adı geçen kişileri tanımayanlar için hatırlatmalıyız ki "muallimler meclisi"nin takındığı tavır, "milli mücâdele" aleyhtarı bir tutum değildir. Nitekim sonraki günlerde aynı insanlar canla, şevkle "âmâli milliye dairesinde" çalışmışlardır. Hâtıratın sahibi Mâhir İz Bey, ilk meclisin açılmasını müteâkip mecliste görüşmeleri kayda geçirmekle görevli kâtipler arasında yer alarak görev yapmıştır.
"Bugün insanlıktan istifâ ettik" cümlesi, milli mücâdeleye iştirâk etmek için kendisinden yazılı yemin isteyen bürokratik tutuma karşı, nâmuslu ve hür fikirli bir münevverin tepkisini yansıtıyor; onun için önemli.
Bürokratik mekanizmanın hâdiselere bakış açısı, Vali vekili Yahya Galip Bey'in davranışında tipik bir nümûne gösterir. Bürokrat, emir alan ve emir veren, sorumluluk alanı tâbi olduğu kanunla çerçevelenmiş kişidir; risk almaktan, problem çıkarmaktan, şahsî inisiyatif kullanmaktan ve aykırılıktan çekinir. Buna mukabil münevverin davranışını, hakikat karşısındaki sorumluluğu çerçeveler; emir almaya ve vermeye alışkın değildir; hakikate saygısından ötürü şahsi inisiyatif melekesini örseletmez; münevver için fikir ve vicdân hürriyeti, onun tâbi bulunabileceği ilk ve son müeyyidedir.
Ve bir münevver için hür bir fikir ve vicdânın haddesinden geçmemiş her kanaat züldür; âhir zaman "ulemâ"sı bu nükteyi anlar mı bilmem? Vaktiyle "üniversite muhtariyeti" diye cübbelere bürünüp sokak arşınlayanların "fikir ve vicdân hürriyeti" konusundaki içtihâdıyla bugün muhtariyetten değil ancak "üniversite muhtarlığı"ndan bahsedebiliyoruz.