Muhalefet ve Statükonun taş burçları!
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı, havuz cenahında son derece belirgin bir telâş ve itiraza sebep oldu. İlk tepkiler alaycı tonlarda seslendiriliyor ve bir adım sonra çatı ittifakının zayıf halkası olarak gördükleri CHP’ye yüklenme ve aşağılama faslı başlıyor. Her hâl ü kârda Sayın İhsanoğlu’nun adaylığı konusunda bir kafa karışıklığı yaşandığı muhakkak.
Önümüzdeki günlerde ilk şaşkınlığın geçeceğini ve daha sivri dilli ve tahripkâr bir dil seçileceğini bekleyebiliriz.
Asıl şaşırtıcı olan şöyle bir değerlendirmenin benimsenmesi olurdu: “Sayın İhsanoğlu sadece hürmete şâyan ilmî ve idari kariyeri bakımından değil, Cumhurbaşkanlığı makamını üzerindeki demokratik yarışmaya nezahet ve seviye getirebilecek itibarlı isimlerden biridir. Seçim sonucu ne olursa olsun İhsanoğlu’nun adaylığını saygıyla karşılıyoruz. Kazanan Türk demokrasisi olsun!”
Böyle bir yorumu şimdiye kadar hiç duymadım ve duyabileceğimi de zannetmiyorum. Oysaki bizim netice itibariyle sadece bir cumhurbaşkanına değil, o makamın itibarını koruyup zenginleştirecek ve demokratik kültürü güçlendirecek bir seçim sürecine ihtiyacımız olduğu muhakkaktır.
CHP ve MHP’yi, her şeyden evvel bir noktada olsun ortak hareket edebilme iradesi gösterdikleri için kutlamak isterim; çatı aday fikri ve bu fikrin Ekmeleddin İhsanoğlu ile kuvveden fiile yükselmesi şahsen beklediğim bir gelişme değildi. Her iki partinin bildik mantaliteleri icabınca uzlaşmaya yanaşmayacaklarını düşünüyordum.
Demokratik hayatımızı sıkıntıya sokan olgulardan biri, güçlü ve istikrarlı bir hükümete sahip olmak değil artık; iktidarı dengeleyebilecek ve iktidara gelme ihtimalinin yüksekliği ile baskı altına alabilecek dinamik bir muhalefet kanadının eksikliğidir. Bu olguyla son birkaç yılda yüz yüze geldik ve anlamak kolay olmadı. En yakın zamanda iktidar olmayı tasavvur etmek bir yana, aklından bile geçirmeyen, hazırlıklarını o ihtimale göre geliştirmeyen ve iktidar üzerinde baskıdan ziyade ferahlık ve eğlence tesiri uyandıran iddiasız muhalefet, iktidar yozlaşmasını yoğunlaştıran bir tesir yaptı. İktidar sözcüleri defalarca, “Allah bunlardan razı olsun; netice itibariyle bize çalışıyorlar” anlamına gelebilecek alaycı cümlelerle olgunun altını çizdiler. Bu köşeden defalarca ifade ettiğimiz üzere CHP, kendini laik cumhuriyet değerlerinin müze bekçisi gibi görmekten hoşnut ve kaderine razı bir görüntü sergilemekteydi. MHP ise aynı misyonu farklı bir gerekçe ile doldurarak muhalefet sıralarında demirlemekten memnun görünüyordu. Daima seçim kazanan bir AK Parti’ye mukabil yüzde 15’ler ve 25’ler civarında kendince istikrarlı bir seyir izleyen muhalefet, önce iktidarın tabiatını bozdu ardından demokratik kültürü zayıflattı.
Durumu daha akılda kalıcı şekilde tasvir etmek için şöyle bir örnek verebiliriz: Değil seçim kaybetmek, AK Parti kendi rızasıyla iktidardan tamamen çekilip hükümeti altın tepsi içinde muhalefete terk etse, muhalefet saflarında uyanacak paniği tasavvur edebilir misiniz? İktidarı güç zehirliyor, muhalefeti ise sürdürebilir statüko konformizmi!
Çatı adayı ittifakı ile yeni bir durum ortaya çıkıyor diyebilir miyiz? İyimser olmak için fazlaca bir sebep yok henüz. Ekmeleddin İhsanoğlu ismi üzerinde uzlaşmak bile baş döndürücü bir mesafe sayılsa bile demokratik sisteme dinamizm getirecek yeni bir oluşumdan bahsetmek için henüz erken; lâkin bu gelişme, gidilmesi gereken istikameti belli etti: Türkiye’nin her seçimde iktidar adayı olmaya hazır, bu intibâı güçlendiren ve siyaset dilini buna göre kuran güçlü bir muhalefet partisine ihtiyaç var. MHP ve CHP’nin kendi kendine yeterlik duygusuna kapılarak kendilerini statükonun taş burçlarına hapsetmesi artık kabul edilemez. Her iki partinin de varlık sebeplerinin mantığını yeniden sigaya çekerek kendilerine farklı bir gelecek tasarlamaları gerekiyor. Her iki parti bünyesinde de bu dönüşümü tasarlayabilecek kalitede insanlar var.
AK Parti, bir süre sonra aşırı güç birikmesi ve yanlış tercihler siyaseti yüzünden santrifüj etkisiyle sarsıntıya girecek. Yeni iktidar denklemlerinin demokratik hayatımız için daha sağlıklı bileşenlere yol açması bakımından muhalefetin dilini, duruşunu ve siyasete bakışını yeniden değerlendirmesi gerekiyor. Bu ihtiyaç son derece berrak. Aksi takdirde muayyen bir süre sonra tarihçiler AK Parti’nin değil, muhalefetin derin zaafından bahseden satırlar kaleme alacaklar.