Muhalefet koltukları kimin?
Önceki yazım, “Sözün anlaşılmaz gibi görünen kısmını bir sonraki yazıda” açmak vaadiyle bitiyordu.
Sözün anlaşılmama ihtimâli bulunan kısmı, milletin CHP’ye en çok ihtiyaç duyduğu demlerde yaşadığımız iddiasıydı. Anlaşılacağını umduğum fasıl 2B arazileri hakkındaydı ve kağnının mazısı, ince yanından değil, en sağlam görünen yerinden kırılıverdi; bazı okuyucular 2B kapsamına giren bütün hak sahiplerini spekülatör olmakla itham ettiğimi zannederek yanıp yakılan ve ne kadar mağdur durumda olduklarını belirten mektuplar gönderdiler.
O cümle aynen şöyleydi: “2B uygulamasının sadece mâsum orman köylülerini doğrudan ilgilendirmediğini, konunun arkasında orman köylüleri kadar mâsum sayılmamak gereken arazi spekülatörlerinin de saklandığını CHP bilmiyor olabilir mi?” Hiç kimse kusura bakmasın da CHP’nin, “Kullandığınız bu araziler, ananızın ak sütü gibi helaldir; bu arazileri sizden kimse alamaz” diye şirinlik yarışmasına çıktığı bir podyumda 2B kapsamındaki hak sahiplerini karşıma alacak kadar safderun değilim. Herkes arsasının hayrını görsün; burada başka bir şeyden bahsediyoruz. Hak aramak söz konusu olduğunda kantarın topuzunu kırmaktan çekinmeyenler, iki satırlık metni doğru okumaya sıra gelince de zeyreklik gösterebilmeliler diye düşünüyorum.
Gelelim, milletin CHP’ye niçin ihtiyaç duyduğu meselesine; basit! CHP, uhdesinde bulundurduğu anamuhalefet görevini “mış gibi” yaparak oynuyor, hattâ buna “kaytarıyor” bile diyebiliriz. İktidarı denetleme görevini yerine getirirken yaptığı vahim bilgi ve değerlendirme hatâları, hükümeti daha derlitoplu davranmaya zorlamak yerine kolaylıkla gole çevrilebilecek “muz orta” yerine geçiyor. Bunca riskli siyasi projeleri üstlendiği halde hükümetin hâlâ yüzde 50’nin üstünde kamuoyu desteğini yanında bulmasında CHP’nin himmetini kim görmezden gelebilir? Türkiye’de muhalefet, iktidarın değirmenine su taşıyor görüntüsü veriyorsa oturup nerede yanlış yaptığını ciddi olarak düşünmeli.
Önemli gelişmeler yaşanıyor, Türkiye çok ciddi bir berzahtan geçiyor; hükümet, işler -hafazanallah!- ters giderse önümüzdeki dönemleri toptan kaybetmek riskini omuzlayarak bir siyasi program uygulamaya başladı. Açıklanan karşılıklı iyiniyet mesajları Türkiye’ye nefes aldırdı, hepimiz iyimser bir havaya girdik ama sürecin nasıl işleyeceği ve nihai istikameti hakkında bilgilenmeye ihtiyacımız var. Sağlıklı bilgi akışını sağlamak ve sürdürmek için muhalefetin varlığı şart. Ne var ki muhalefet, âsâbını bozmadan hükümeti kamuoyuna karşı daha titiz davranmaya icbâr edecek yerde, “sizin olduğunuz yerde biz yokuz” türünden toptancı bir red edâsına bürünerek halkın bilgilenme hakkını sahipsiz bırakıyor. Birileri muhalefete, halk adına denetim ve eleştiri hakkını hakkıyla kullanması gerektiğini hatırlatmalı; bu hususun iktidarı veya muhalefeti desteklemekle ilgisi yok. Demokrasinin olmazsa olmazı muhalefet; muhalefetsiz her iktidar farkına varmadan zedelenir, tabiatı bozulur, dengeleri inhirafa uğrar. Acaba muhalefetimiz, “İktidarı kendi gücüyle başbaşa, rakipsiz bırakalım, kendi kendilerini dejenere ederek meşruiyetlerini kaybetsinler” hesabı mı gözetmektedir; böyle düşünmeye başladım açıkçası...
Muhalefet sıraları da bizim sevgili siyasetçiler; iktidar kadar muhalefete de ihtiyacımız var ve bu görevden, kendi kârınız için kaçınma hakkınız yok.
Bir kısım okuyucu da var ki, ne zaman hakşinas bir CHP değerlendirmesi yapsam, “Oo hoca, nedir bu CHP muhabbeti, oralarda neler oluyor?” meâlinde okunabilecek latifeyle karışık kılçıklı sitemler yolluyor; herhalde CHP’ye tabasbus edip, oradan bir ikbâl kapısı aralamaya çalıştığımı imâ ediyorlar galiba... Gülüp geçiyorum, ne yapılır?