Mizah deryasına ben bazı bazı...
Kadına yönelik şiddete hayır kampanyasına dair haberler okurken, televizyonlar bangır bangır, içinde bolca "Saçlarını yol getir" sözleri türküyü çalıyorlar.
Şehir kültürü ile "kırsal" alışkanlıklar medyada çatışma halinde!
Ulaştırma Bakanı, "CIA'in uçağı Sabiha Gökçen'de 15 dakika kaldı; yakıt ikmâli yapıp gitti" diyor. "Ankara'daki kaynaklar" (kimler acaba?) ise "hayır efendim uçak tam 27 saat kaldı havaalanında" demekteler. Birileri bizi işletiyor: Ya Bakan, ya "Ankara'daki kaynaklar" veya CIA.
Düşmüşüz bir ROJ TV'nin peşine; Danimarka yasaklamadı diye yeri göğü inletiyoruz. RTÜK, "bu bir şey değil, geride beş kanal daha var" diyor. Hepsini kapattırsanız ne olur; yenileri açılır. Onu bunu bırakınız da aynı paralelde yayın yapan internet sitelerine bakınız. Yasaklama talebiyle, şikayetle olmaz; doğru ve etkili siyasetler geliştirmekle olur. İletişime sınır getirmenin imkânsız hale geldiği bir haberleşme altyapısı var; hassasiyet göstereceğim derken gülünç olmak da var işin ucunda.
Sigaranın yasaklanması için kanun teklifi verilmiş; kimisi "kahvelerde bile içilmesin" diyor, kimi "tütün ekimini yasaklayalım" davasında. Doğan Medya Grubu ise Anadolu'da içki yasağının çaktırılmadan genişletildiğini isbat için kılı kırk yaran haberler üretmekle meşgul. Keçiören'de içki satan kuruyemişçiler saat 23'te dükkân kapatmaya zorlanırken alkol satmayanlara 1 saat daha müsaade ediliyormuş.
Ben şahsen Cumhuriyet'in temel ilkeleri namına iliklerime kadar titredim bu haberi okurken!
Popülizmin sonu yok: İçki insan sağlığına zararlı, sigara da öyle, petrokimya atıkları da öyle, kloroflüorokarbon da öyle, kurşunlu benzin de öyle, sair yüzlerce insan sağlığına zararı kesinlikle bilinen endüstriyel ürünler de öyle. Birkaç rakam verelim: Kurşunlu benzin (bizim "normal" diye bildiğimiz ve halen ülkemizde satılan benzin), icad edildiği 1923 yılından bu yana insan kanındaki kurşun miktarını 600 küsur kat artırdı. "Normal" benzin 1986'da ABD'de yasaklandı. CFC, yani kloroflüorokarbon ise 1974'te yasaklandı ama ne yazık ki her yıl atmosfere 1,5 milyar Dolar değerinde 27 milyon kilo CFC salınmasına ısrarla devam ediliyor çünkü büyük şirketler CFC'yi artık ABD'de değil, Üçüncü Dünya ülkelerinde üretiyorlar ve yapılan anlaşmaya göre 2010 yılına kadar üretim sürecek.
Vesaire vesaire... Ya dürüst davranır kökten yasaklarsınız tütünü ve alkolü veya her şeye rağmen istimal edenleri tâciz ve aşağılamaktan vazgeçer, gücünüzün yettiği şeylerle uğraşırsınız (meselâ ROJ TV olabilir bu). Parkta bile sigara içilmesine yasak getiren Alamerikan kıllığını taklide yeltenmek pek gülünç oluyor çünkü.
Bu arada ülkemizde ilk defa bir muhalefet liderinin siyasi rakibini kırsalda kamp yapmaya davet edişini az kalsın unutuyorduk. Davet aynen şöyle, "Sen İstanbul'da balık tutarken biz kurşun altında görev yapıyorduk. Hakkari, Şemdinli kesmez, yüreğin varsa Kandil'e gidelim"
Olacak iş mi efendim? İki güzide siyaset adamımızın bu yaştan sonra pusatlanıp ağır kamp malzemeleriyle kırsalda operasyona katılmalarından millet nâmına bir menfaat hâsıl olmaz.
En iyisi Kandil dağı yerine Kandilli'yi teşrif edip Kandilli yoğurdu diye satılan şeyin niçin eski yoğurtlara benzemediği meselesini konsülte etsinler, daha faydalı olacaktır.
Biraz mizah yapalım dedik ama beceremedik; bu ülkede ciddi olduğu varsayılan her şey, garip bir araboyutta mizaha bulaşıyor; bu yüzden gülelim mi, somurtalım mı bir türlü karar veremiyoruz. Halbuki Batı dünyasında ise gülünecek ve ağlanacak şeyler kesinlikle tefrik edilmiştir. İşbu sebeple çıkmaz ayın son çarşambasında AB'ye girip, espri anlayışımızı onlara bulaştırırsak bu, Sanayi İhtilâli'nden bu tarafa dünyanın göreceği en şenlikli dönüşüm hareketi olacaktır.