Milliyetçi siyasetin buhranı

Milliyetçi siyaset bir buhran yaşıyor; kimlik, üslûp veya bir duruş buhranı, belki hepsi birden. Bence asıl sıkıntı, algılanma tarzı itibariyle milliyetçilik fikrinin geçtiğimiz son yirmi yılda hiçbir restorasyona tabi tutulmadan tüketilmesi. Hele son seçim sonuçlarından sonra milliyetçi siyaset, konjonktürün omuzladığı başarının zebûnu oldu âdeta. İktidar ortağı olmak, milliyetçi siyaset erbabını manevrasız ve inisiyatifsiz bıraktı. Görüldüğü kadarıyla bünyede bir oto"kontrol cihazının işletilmesine de müsaade edilmiyor; bu durumda milliyetçi diskurla siyaset yapanların geleceğini yine rüzgârlar, akıntılar, önseziler ve konjonktür belirleyecek demektir.

"Salkım Hanımın Taneleri" konusundaki televizyon tartışması, kanaatime göre kamuoyu nezdinde milliyetçi siyaset adamı tipini pek de parlak olmayan bir ortalama intiba kazandırdı. Bu tartışmada taraf teşkil eden milletvekilini hemen herkes, partisinin ve yandaşlarının fikriyatını seslendiren bir temsilci gibi algıladı ve en azından "parti yöneticilerinin haberi olmadan tartışmada bu derece taraf olmazdı" kanaatine vardı. Tartışmanın diğer kutbunda yer alan Etyen Mahçupyan, alelusul ve bodoslamadan tevcih edilen tenkidleri parlak bir mantıkla cevaplandırırken takdir topladı ama haklılık mütalaalarını, tartışmadan sonra uzun müddet gündemde tutmaktaki ısrarı bana göre mübalağalı idi.

Milliyetçiliğin siyasi bir meziyet olmaktan çıkarak münasip dozajda hemen herkesin paylaşabileceği tabii bir yaklaşım neviinden kabul edileceği günleri görecek miyiz? Siyasette milliyetçiliğin asgari nezaket şartlarından birisi, herhalde kimseyi ne kadar milliyetçi olduğunu isbat mükellefiyetinde bırakmamak olsa gerektir. Bu asgari şart; ötesinde ise milliyetçiliği hakikatle, nezaketle, ilimle ve şimdiki zamanın icaplarıyla karşı karşıya getirmemek var. Milliyetçilikte asgari müştereğin "his" olduğunu kabul edenlerle beraberim lâkin his dahi bir asgari şart; milliyetçilik duygusunu milli kültür birikimi ve hatta kültür sahasında üretkenlikle tezyin etmek de vazgeçilmez şart. İyi bir milliyetçi, milliyetçiliğe ne kadar istinad edebileceğini de hesaplamalı: Milliyetçilikten bir dünya görüşü çıkmaz.

Günümüzde siyasetin kendine mahsus bir tabiatı var; soğuk savaş dönemindeki duruş yerleriyle siyasi bir hareketi sürüklemenin pratikte mânâsız kaldığı iyice anlaşılmaya başladı. "Solcu siyaset" kavramı yerinde duruyor mu? Bugün sol adına siyaset yapanlar, 25 sene öncesini hatırlayanların dudağını uçuklatacak bir siyasi dil ve program takib ediyorlar. Dünün enternasyonalistleri bugünün en namdar küreselleşme aleyhtarları. Ayıplamak maksadıyla zikretmiyorum; şimdiki zamanın suallerine en azından belkemiği olan bir cevap üretmek için dünün dünyasında mânâ ifade eden her kavramı yeniden gözden geçirmek zarureti var. Siyasette ikbal arayanların, rüzgâr gülü gibi her sabah yeni bir istikamete yönelmeleri gerekmiyor ama her sabah güvenilen kavramların yerinde durup durmadığını kontrol etmek de lâzım. Varlık sebeplerini bir siyasi ideolojiye istinad ettirenlerin çıkmazı şurada: Ya bütün icaplarıyla "siyaset" yapılacak ya da ideolojik tavır muhafaza edilecek. Milliyetçi siyasete seçim kazandıran rüzgârlar, bugün milliyetçi siyasetin varlık sebebini yeniden tahkike zorluyor. İşin "siyaset" tarafını zaruretler veya hükümet ortakları hallediyor zaten; hükümete mensup olmanın dayanılmaz ağırlığı, siyasi şartlara uygun davranmak konusunda milliyetçilere her gün yeni dersler öğretiyor; peki, siyasi icaplar karşısında sıkça görmezden gelinen o bükülmez idelojik diskur ne olacak? Sualin cevabı var şüphesiz ama o cevabı üretmek için üretken olmak gerek.


Kaynak (Arşiv)