Milli takımdan soğumak

Siz bu satırları okuduğunuzda milli takımımız, büyük ihtimalle Hırvatistan'a elenmiş olacak ve yine büyük ihtimâlle, güzide spor basınımızın estirdiği üfleme rüzgârla "Hiddink ne zaman gidecek, yerine kim gelecek?" meselesini tartışıyor olacağız.

Bu tartışma hakkındaki fikirlerimi biraz sonra ifade etmek üzere birkaç kavram üzerinde kısaca başınızı ağrıtmak istiyorum.

"Milli takım nedir?" hiç düşünmüş müydünüz?

Bu soruya, futboldan nefret etmek bir yana, nefret derecesinde olsun futbolla hiç ilgilenmemiş ev hanımları bile kolayca cevap verebilirler ve bu cevap tahminen şöyle olacaktır:

- Milli takım canımızdır, ciğerimizdir, milli gururumuzdur. Her Türk takımından en iyi oyuncularından seçilerek biraraya getirildiği bir karma ekiptir ve bu takımın Türkiye'yi temsil etmek hakkı vardır.

İşte ben bütün bu tariflere itiraz ediyorum. Bir: Milli takım canımız ciğerimiz filan değildir çünkü milli takımda görev yapmak eski tâbirle "Fahrî" yani, forma ve bayrak aşkına katlanılan bedava bir fedakârlık değildir; parayla yapılan bir iştir (ayıplamıyorum!) ve futbolcular için maç primlerimden başka avantajları da vardır. İki: Milli takım, bütün milletin takımı olamaz çünkü millet dediğimiz "mevhum mefhum"un (Lugate müracaat!) bu işlerle bir ilgisi yoktur. Milli takımı bu işin uzmanı futbol adamları seçer ve bu iş için para alırlar (bunu da ayıplamıyorum; iş iştir!). Peki milli takım devletin takımı mıdır, değildir? Devlet futbolla ilgilenmeyi bırakmış, bu işi özerkleştirmiştir. Peki milli takım kimin takımıdır? Cevap veriyorum; milli takım futbol federasyonunun takımıdır. Niçin öyledir, çünkü milli takım altında oluşturulan geçici karmanın formalarını, ayakkabılarını, oynayacakları topu, antrenman sahasını, yatıp kalkacakları yeri, yiyecekleri yemeği, sigorta primlerini ve maç başına alacakları primleri, ayrıca takımı çalıştıran teknik adamların maaş ve tazminatlarını futbol federasyonu öder. Bu kadar basittir; bir takımı kim finanse ediyorsa takım onundur (Mahalle maçlarından hatırlayacağınız topu getiren takımı kurar kuralı!.)

O yüzden müsterih olunuz efendim, elenen TFF'nin takımıdır neticede...

"Eskiden beri böyle değil miydi; yeni icat mı çıkarıyorsun başımıza?" diyebilirsiniz; evet, eskiden de böyleydi. "Peki arada ne değişti?" diye sorarsanız şöyle söylerim: Ben değiştim; benim bakışım değişti ve bu yüzden milli takım denilen seçme topluluğa, artık eskisi gibi hamâsî, millî, vatanî ve ulvî bir değer atfetmiyorum.

İtiraf ediyorum, maçtan önce İstiklâl Marşı okunurken, eskisi gibi öyle tüylerim hiç de diken diken olmuyor, hıçkırıklarımı zaptetmeye filan da çalışmıyorum. Gol atınca sevinmiyor, yiyince kahrolmuyorum (Nitekim ilk maçta Hırvatistan'ın attığı golleri de sanki Nikaragua-Yeni Gine maçını seyredercesine soğuk ve mesafeli bir futbol eksperi gözüyle seyrettim ve futbolu ne kadar güzelleştirdiğine bakmakla yetindim. Lacivert formalı Hırvatlar, kırmızılı Türklere nisbetle daha derli toplu ve kolektif bir oyun zekâsı sergilediler. Takdir ettim çocukları.

Meseleye böyle baktığım için maç esnasında ve sonrasında yorum yapacağım diye hayıflanıp kendini helâk eden, mikrofon başında "Şöyle yapmak lâzım, bunu yapmamak lâzım" diye komik olan, "Biz aslında bu değiliz, daha iyi takımız; yazık bu çocuklar bunu haketmiyorlar" diye saçmalayıp duran adamlara aslında aldırış etmemek gerektiğini öğrendim. Onlar da bu işi para karşılığında yapıyorlar ve onları da para aldıkları için ayıplamıyorum ama futbolumuzun marka değeri düşmesin, gül gibi geçinip giderken işsiz kalmayalım şuracıkta diye didinmelerini niçin hoş görmem gerektiğine artık beni kimse iknâ edemez.

Bu işlerden bu heyecandan nasıl da soğumuşum; o derece ki, birisi çıkıp, "Hocam ikibuçuk lira ver, Türkiye'nin finallere katılmasını sağlayayım" dese zırnık bile vermem herhalde; çünkü futbol eninde sonunda bir oyun ve bizim TFF'nin takımı bu oyunu iyi oynayamadığı için hayatı kendime zehir edecek değilim. Daha iyi oynayan kazanmalıydı ve öyle oldu. Bizimkilerin 2012'de Avrupa'ya gitmeyecek olması ise insanlığın tarihinde üfürük kadar anlam ve önem taşımayan sıradan bir hadisedir.

Bu arada Hiddink'i ister istemez takdir etmek durumunda kaldığım için müteessirim. Adam sanki futbol adamı değil de, 16. yüzyılda Doğu Hindistan Kumpanyası ile Uzakdoğu'ya sefer eden bir tâcir kadar soğukkanlı ve mekanik bir iş ahlâkına sahip. Bizim gibi hissî, sulugöz takımından olmadığı için kapı gibi sözleşme yapmış vaktiyle; federasyonun ödemeyi taahhüd ettiği miktarı her ay çatır çatır alıyor ve çıtır çıtır yiyor. Daha dokuz ay sözleşmesi varmış; ne devlet efendim, ne nîmet; istifade edelim, bizden her haliyle daha akıllı olduğu su götürmeyen bu adamı dikkatle dinleyelim, bir şeyler öğrenelim. "Dinlenecek ne var bu adam bir şey bilmiyor yahu?" diyenler çıkarsa "Sen kaç kuruşluk adamsın da ayda yarım milyon öyro kazanan birine dil uzatıyorsun?" diye tersleyelim. "Biz filanca yerli hocamızın kadrini bilememişiz, o Hiddik'in yarı parasına çalışıyordu" diye gemi güvertesinde "Burhan Pazarlama" taktikleri sergileyen komisyonculara "Haydi ordan kardeşim git işine" demeyi de unutmayalım.

Toparlayalım...

1-"Milli takım" klişesini kırmak zor görünüyor ama gerçek şu; bu oyun artık sıktı. Milli takım denilen karma, hepimizin değil TFF'nin takımı. TFF ise birbirini ikramlayarak dayanışan, zora düşünce, "Şikenin cezası o kadar da ağır olmasın sayın başbakanım" diye politikacıların kapılarında ağlaşan bir avuç kulüpçünün teşkilatı. Böyle bir organizasyonun takımına sempati duymak zorunda değilim şahsen.

2-Bazıları milli takımın maçlarına "Milli mesele" olarak bakar, aksi kanaatteyim; bu maçlar TFF'yi, nihai tahlilde TFF'nin onur ve gururunu, kredosunu ilgilendiren maçlardır.

3-Semboller üzerinden vatanperverlik geliştirmek riskli ve tehlikeli bir alışkanlıktır. Sembole şartlanınca, asıl olguyu unutuveririz. Vatanperverliği spor, hele hele futbol üzerinden körüklemek, maazallah üç yaşındaki çocuğun bir eline barut fıçısı, öteki eline çakmak vermek gibi bir şeydir. Futbol zevkini, "milli dâvâ" konusu olmaktan çıkaralım; zor olacak -Hatta ben şahsen ümitsizim- ama sadece güzel futbol zevkine inhisar ettirelim.


Kaynak (Arşiv)