Midas’ın berberi olmayın!
Sosyal medya üzerinden hükümet devirme oyunu, anlaşılan hayli gayrimemnun vatandaşın çok hoşuna gitti.
Devrim klavyenin ucundaydı ne de olsa! Ne güzel, kimliği açık veya belirsiz bir hesap üzerinden aklınıza geleni yazıyorsunuz ve sizi takib edenler bu fikrinizi paylaştıkça bir “eylem”, bir iş yapmış olmanın hazzını tadıyorsunuz.
Bugünlerde bilmem ne hesabı üzerinden yapılan kişiye yönelik hakaretlerin takibat altına alındığına dair haberler çoğalıyor; bazıları şaşkın; içlerinde ifâde ve fikir hürriyetinin baskı altına alındığını zannedenler bile var. Galiba onlar birilerine alenen hakaret ettikleri için hiç hesap vermeyeceklerini düşünüyorlardı.
Takip ettiğim bir iletişim biçimi olmadığı için dışarıdan bakan bir gözlemci sayabilirsiniz beni; sosyal medya abonelerinin haylicesi büyük ihtimâl iletişim hukukunun basit gereklerinden haberdar değil. Öncelikle sadece iletişim değil, edebin de ilk şartı sayılmak lâzım gelen, “Ağzından çıkanı kulağı duymak” kuralı yeni icad edilmiş değil; demek ki yazdığınız her şeyin şahsi sorumluluğunu üstlenmeye hazır olacak ve söyleyeceklerinizi tartarak sarf edeceksiniz. “Ben hakaret ederim ama kimliğim ebediyyen gizli kalır veya araya kaynar gider” hesabı velev ki pratikte doğru olsa bile ahlâkî değil. “Hakaret etmenin ahlâkı mı olur yahu?” diyeceksiniz; ahlâk demeyelim ama hiç olmazsa “Racon”undan bahsedebiliriz. Birine hakaret etmek (eleştiriden bahsetmiyorum) az veya çok risk gerektirir; hem riskten kurtulmak ama hakaret etme hazzından (birini sözle öldürmek yani) vazgeçmemekte şahsiyeti ufalayan küçülten bir şey var.
Mesela bazıları, internet yoluyla suç işlenebileceği konusunda bir bebek kadar saf ve bilgisiz; interneti Midas’ın berberinin açtığı kuyu gibi bir şey zannediyorlar herhalde.
Frigya krallarından Midas’ın kulakları biraz (Biraz değil hayli! Kral cenaplarının kulakları hayli uzunmuş efsâneye göre) yakışıksız olduğu için adamcağız, kulaklarını iyice örten bir serpuşla gezermiş. Midas’ın özel berberi bu sırrı bildiği halde kimselere söyleyememenin hicranı bunalınca ıssız yerde bir kuyu açıp, “Midas’ın eşek kadar kulakları var” diye bağırmış ve kuyuyu kapatmış. Ne var ki hemen civardaki sazlık kamışları, duyduklarını esen rüzgâra anlatmışlar ve sır yayılıp gitmiş...
Eh internet de öyle bir yer; orada var olmanın ilk şartı çoğu kullanıcının bilmediği bir IP numarası olmak (Arama çubuğuna “whatismyip.com” yazarsanız göreceksiniz). Bir nevi parmak izi, ev adresi gibi bir şey.
İnternet kabadayılarının çoğu sahte hesap açmanın veya olmayan bir kimlik edinmenin birkaç dakikadan ibaret “ucuz” maliyetine aldanıyor ve isminin saklı kaldığı duygusunun cesaretiyle istediği kişiye içindeki iltihabı istifrâ ediyor; oh! İyi de bu hesapta esaslı bir yanlışlık yok mu?
Ulaştırma Bakanı’nın söylediğine göre bu sitelerden en meşhuru ve en etkilisi, Türkiye’deki abonelerinin İP numaralarını saklı tutmakta diretiyormuş. Karşıdan bakınca çok kahramanca, yiğitçe bir prensip gibi görünüyor; ama bu site üzerinden hakarete uğrayanlar hakkını nasıl arayacak? Kendi ülkesine vergi ödeyen, ülkesinin iletişim hukukuna itaat eden bu site, konu Türkiye olunca birdenbire hürriyet savaşçısı kesiliveriyor. Peh!
Ahlâk hukuktan önde gidiyor; iletişim hukuku, iletişim ahlâkının gerisinde kaldı biraz. Aradaki boşluktan bilistifade 140 karakterle devrimin değirmenine elekle su taşımak pek câzip görünüyor anlaşılan. Kural şu, kimliği olmayanın fikri olamaz. [email protected]