Mevlana'nın iyilik dükkanında
Mevlana İdris'in, Zaman 2'de bir dükkanı var; "İyilik Dükkanı". Önemli memleket meseleleriyle kendimizi helak etmekten fırsat buldukça Mevlana'nın dükkanına uğrayıp "masum"ların bakış açısını öğrenmek çok hoşuma gidiyor. Başkalarını bilmem; ama benim için çocukların dünyası, daima yeniden öğrenmeye değer bir nitelik taşıyor. "Vaktiyle biz de çocuktuk, biliriz biraz bir şeyler" diyemiyorum: Tarih üzerine düşünen değerli fikir adamlarından Will Durant, "Medeniyet bir miras değildir; her nesil onu yeniden öğrenmek zorundadır" derken buna benzer bir ihtiyaca işaret ediyor olmalıydı; ecdadın medeni tecrübesinin zenginliğini, durduğu yerde sahiplenip tasarruf edemiyoruz; o birikimi, her şubesinde şahsi emek sarfıyla iktisab edebilmemiz mümkün. Bu zahmeti göze almaksızın ecdadın eseriyle öğünmek bir yana, onların medeni tecrübesini anlayabilmekten bile uzak kalıyoruz.
Çocukluğu, yetişkinliğe göre "ham, eksik, erginleşmemiş" bir merhale olarak değerlendirmek, herhalde büyüklere mahsus bir idrak kayması olsa gerek ve bu hatalı bakış açısı bizi, "büyüklere mahsus" bir dünya inşa etmek nobranlığına mahkum ediyor. Hazreti İsa'ya (selam olsun) atfedilen bir söz var ki, manası hakkında düşündükçe manasında kaybolmak işten bile değil. Hazret diyor ki, "Çocuklar gibi olmadıkça göklerin melekutuna giremezsiniz." Büyüklere mahsus dünyamızda zulmet rahmete, çirkinlik güzelliğe galebe ediyor; belki de biz, çocukların bakış açısını unuttuğumuz için veya büyük gibi davranmanın doğruluğu bize öğretilmiş olduğu için hayatımızı çekilmez hale getirmekteyiz: "Çocuklar gibi olmadıkça" bunu nasıl bilebiliriz?
Mevlana İdris'le bir kez görüşmüşlüğümüz var; ama hiç görüşmesek bile ruhen kendimi akraba saydığım o büyük ailenin bir ferdi olduğunu biliyorum. Belki çocukları okul çağına geldi; ama ben hala Mevlana'nın o güzel düğün davetiyesine icabet edememiş olmanın manevi ezası içindeyim. Geçenlerde, -nice zaman geçtikten sonra- "İkindiyazıları" isimli o güzel taşra dergisi ile zihnimizde unutulmaz lezzetler bırakarak Hakk'a yürüyen ağabeyi Nedim Ali Zengin'in vefatından ötürü başsağlığında bulunamamış olmak da hala bir ukde içimde. Bilvesile merhuma rahmet, sevdiklerine ve sevenlerine taziyetlerimi sunuyorum.
"Gül satan gül kokar" derler ya, Mevlana'nın "İyilik Dükkanı" da, her defasında beni şaşırtan çocuksu masumiyetin derinliğinden farklı güzellikler sunuyor: Türkiye'nin dört köşesinden gönderilen turfanda çocuk ürünleri bulunuyor dükkanda: Ankara'dan Bilge Karagöz, "Yolda köpek görünce kaçtım, kendime iyilik yaptım" diyor, İzmir'den Zeynep Arslan ise annesinin "üç ekmek al" tembihine rağmen fırıncı amcaya yardım olsun diye on ekmek aldığını yazıyor. Elazığ'dan Gülşah Polat, babasını çok sevdiği için, -tabii izinle- işe giderken yük olmasın diye parasının bir kısmına el koyuyor. Mevlana İdris'in aynı mahalde bir de "Korku Dükkanı" var ve bu dükkanda da en az öteki kadar öğrenmeye seza heyecanlar sergileniyor; ama benim tercihim "İyilik Dükkanı".
Ne söyleyim "pazar ola" Mevlana İdris; bizde yeni dükkan açan esnaflara dua ve bereket dileği makamında "Allah dükkanına Hızır uğratsın" derler; duayı aynen tekrar ediyorum; ama görüyorum ki Mevlana'nın dükkanından Hızır hiç eksik olmuyor ki!
Mevlana İdris bir gün biz büyüklere de iyilik etse; büyükler için bir "İyilik Dükkanı" açsa; orada şöyle "iyilik"ler okusak, ne "iyi" olur: "Az önce istifa ettim; milletime iyilik yaptım", "Kendime iyilik yaptım; okuma-yazma öğrenmeye başladım", "Partime iyilik yaptım, başkanlıktan ayrıldım", "Türk musikisine iyilik yaptım; musikiyi terk ettim", "Yedi ceddime iyilik yaptım; milletin canını burnuna getiren akla aykırı kanun hükümlerini ayıkladım", vb...
İmza yerlerini özellikle boş bıraktım; nasıl olsa siz, kimin, ne yaparak kime iyilik yapmış olacağını iyi bilirsiniz!