Meselâ!
Değerli basın mensupları; bayram namazımızı kıldık. Cami çıkışında böyle siyasi bir açıklama yapmak günün mânâ ve önemine pek uygun düşmüyor ama içerde hutbeyi dinlerken bu bayramın anlamı üzerine düşündüm biraz. Kalbime bir yumuşaklık, gönlüme bir rikkat geldi. Dedim ki kendi kendime, yav dedim bu ümmetin en ednâ kulu ben miyim ki, aziz milletimin yarısı öteki yarısına muğber! Komşu komşuya selâm vermiyor, kırk yıllık arkadaşlıklar sarsılmış. Aynı kıbleye secde eden mü'minler selâm verdikten sonra birbirini görmezlikten geliyor. Yav dedim, benim bu işte hiç taksîrim yok mu? Olmaz olur mu arkadaşlar. Elbette var. Dedim ya, içime bir inşirah geldi; sanki bu mübârek günün ve vaktin ruhûniyetiyle içim, vicdânım yıkanıp durulandı.
İşte buradan beni seven sevmeyen herkese hitab ediyorum. Ben bazı şeyleri yanlış yaptım. Eski ahbabları gücendirip kırdım, haklarında ağza alınmaz pek çok elfâz-ı galîza sarfettim; ocaklarına incir ağacı dikmekten başlayıp, insanın kanlı düşmanından bile esirgemeyeceği suyu bile esirgedim. Buna mukabil eski düşmanları kendime dost edindim ki bunlar senelerden beri yedi ceddimize ağza alınmayacak lâflarla sebb ü şet ederler idi. Siyâset fena bir şey değerli basın mensupları; iktidar derseniz deniz suyuyla hararet gidermek gibi. İçtikçe doyamıyor, aksine daha beter susuyorsunuz ve işte nitekim al takke ver külâh eski düşmanları mahkeme önünde ibrâ ettik; akladık. Eski dostları ise gücendirdik, âh aldık. Vaktiyle bizi de hasbî dualarına katan güzel insanların vebâline girdik. İnanın ki değmezmiş. İşte hep söylerim, yarın emr-i Hak vâki olduğunda dört metre kefen, iki metrekare mezardır dünyadan nasibimiz. Onca kul hakkıyla Hakk'ın divânına gidilir mi? Kafama dank eden budur.
Şimdi seçimler oldu; millî irâde bir şekilde tecellî etti lâkin baktım hiç içime sinmemiş. Zoruma gitti, n'aaptım; mecburen hükümetteki arkadaşları da baskı altına aldım. Halbuki gelişmeleri kendi tabiatına bıraksam şimdiye kadar çoktaan hükûmet kurulurdu. Parti de bir şekilde kendini hizmetleriyle affettirmenin yolunu bulurdu. Müsaade etmedim, edemezdim. Haydii, bu defa muhalefeti birbirine düşürmek gerekti. Benim için çocuk oyuncağı tabii. Sağolsunlar bunlar o kadar saf ki; iki manevra ile darmadağın oldular fakat yazıktır. Olan neticede memlekete oluyor. Beşyüz kişiyle yeniden iktidara gelsek ne olacak ki? İnsan bazı şeyleri değiştiremiyor. İşte tâ Gezi olaylarından beri tansiyonu yükselte yükselte işleri bu raddeye getirmekten pişmârım. Şöyle bir bakıyorum; parlamenter sistemi aksatan benim. Onca seyyiatıma rağmen yine de millet bana teveccüh etti, bu mevkie getirdi. İşlere selefim gibi bîtaraf, pasif bir duruşla vaziyet etmek yerine hırsım kabardı, sistemi tıkadım, kendim bağladım tamamen. Şimdi düşündüm ki sistemin önünden çekilip işleri kendi tabiatına bıraksam hem millet rahat edecek hem de sistem.
İşte bu mübarek günün sabahında şu güzel caminin önünde milletime açıklıyorum. Ben bir değil hayli yanlışlar yaptım. Nerede Suriyeli bir çocuk görsem uykularım kaçıyor. Ülkem kalitesiz demokrasiler liginde açık ara birinci durumda. İnsanlar birbirine düşman. Ne için? Sırf benim yüzümden. Partideki pek çok temiz kalpli arkadaşı da ardımdan sürükleyip hatalarıma zoraki ortak ettim; benden yıldıkları için mecburen savunmak zorunda kaldılar ve vicdanları sakatlandı. Uzatmayacağım; yine işimin başındayım fakat artık paydos; müdahil olmayacağım. Sistemin kendini arındırmasına, parlamenter demokrasinin işler hale gelmesine yardımcı olmak için sadece anayasadaki yetkilerimin bir kısmını -o da çok gerektiğinde- kullanacağım. Yargı mensupları müsterih olsunlar; artık iktidar baskısı üzerlerinde olmayacaktır. Hukuka ve vicdanlarına göre karar versinler. Bürokratlar da iktidar yağcılığını bırakıp herkese eşit davransın. Kimse bana güvenip zalimlik, gaddarlık yapmasın. Benim vebalim bana yeter. Haydi hepinize iyi bayramlar arkadaşlar...