Men nakale ileyke, nakale anke

Arap atasözü! Mânâsı şöyle: “Sana bir söz getiren, senden söz nakleder.” Bazı atasözleri vardır, hükmüne güvenilmez, bazıları ise birbirini nakzeder.

Bu söz, öylelerinden değil, bedâheti hakkında ihtilâf yok. Kur’an’da yeri var en başta; Kalem Sûresi’nin 11. âyetinde, “Daima ayıplayan ve lâf getirip götürenlere” itibar edilmemesi vurgulanıyor. Âyette geçen has kelime ‘nemîm’; mânâsı ‘koğucu’. Koğucu ise, Hilmi Hoca’nın has tâbiriyle ‘tastamam’ “Kişinin şahit olduğu bir olayı veya sözü, fesat maksadı ile başka yerlere götürüp yayması.” Hadis külliyatında da yeri var: “Nemmâm cennete giremez” buyurulmuş. Hasan-ı Basrî ise, başlıktaki atasözünü te’yid mahiyetinde “Şunu iyi bil ki sana birisi hakkında nemmâmlık eden, senin hakkında da başkasına nemmâmlık eder” diye izah ediyor. Edebiyatımıza bu kavram, Bosnalı Sâbit’in meşhur beytiyle nakşolunmuş: “Meydâne geldi na’ş-ı rakîb-i nemimesâz/ Kıldım huzûr-ı kalb ile ömrümde bir namaz.” Merhum, meseleyi biraz abartmış ama mânâ açık; diyor ki: “Koğucu rakîbimin ölüsü musallaya yatırıldı da ömrümde ilk defa şöyle kalp huzuru ile bir namaz kıldım!” Oldu olacak İngilizcesini de takdim edelim: Backbiter! Bit, ısıran demek, backbiter, ‘ardından ısıran’ Fenâ!

Hâsılı nemmâm’ın, backbiter’ın yani koğucunun yatacak yeri yok!

Nereden icab etti, arz edelim: Bir sohbet veya istişâre meclisine davet olunmuş iseniz, sizi davet edenler şahsınıza karşı asgarîden bile olsa bir güven hissi gösteriyorlar demektir; davetin bizatihi kendisi itimad beyânıdır ve bu noktadan sonra o mecliste konuşulanlar güvenilirlik sıfatınıza teslim edilmiştir.

İmdi gelsin sual: O mecliste pek mahzurlu, konusu suç teşkil eden, hatta işi azıtıp memleketin birlik ve beraberliğine kasdeden vahim şeyler konuşulmuş ise davetli Zeyd’in yine de emânete riayeti iktizâ eder mi? El-cevab: Etmez! Zirâ amme menfaatini ilgilendiren bu durumda Zeyd’e düşen, yemeyip içmeyip en yakın resmî mercie koşarak fitneyi ânında ihbâr etmektir!

“Bi dakka, Zeyd kim hocam, nereden çıktı” diye merak edenler olur, onu da arz edelim: Klasik İslâm fıkhının en tanınmış kahramanıdır Zeyd; sembolik bir isimdir. Asıl isim yerine kullanılan bir nevi mahlâs. Suali soran, meseleyi soyutlamak için Zeyd, Amr, Hind gibi beylik mahlâslara müracaat eder...

Devam edelim. Sual: Zeyd, ol meclisde duyduğu fitne-fücûr havadislerini, derâkab (ânında) Zabtiyeye ihbar etmek yerine aylarca sînesinde veya batnında saklayıp da, sonradan, kendince şartlar olgunlaşınca ‘ol mecliste bunlar konuşuldu idi’ deyû ifşâ ederse, hakkında ne lâzım gelir?” El-cevâb: “Sabahlar hayrolsun yâ Zeyd; bunca zaman niçün bekledindi ki?” diye taaccüb olunur ve sözüne itibar olunmaz; lâkin yeni Türkiye’de buna nasıl muamele olunur bilemem; ilmim henüz o şâhikalara kifayet etmiyor!”

Sual: Zeyd’in aylar sonra ‘felankesler fitne-fücûr konuştular idi’ deyu söyledikleri, hadisenin sair şahidleri tarafından ittifakla tekzîb edilirse Zeyd’in hâli nic’olur? El-cevâb: Kizbine, dolayısıyla nemmâmlığına hükm olunur! Sual: Zeyd müşârünileyh, “Ben ki nice yıllar fitne-fücûr merkezinde bulundum; itibar ve itimad gördüm velâkin bunlar sonradan zıvanadan çıkınca ben dahi intibâha gelüben saf değiştirdim” şeklinde bir beyan ile dahâlet ettiği yeni mahfelinde nasıl muamele görse gerekdir? El-cevâb: Antikanın râyici yoktur; bahâsı alıcı ile satıcı arasındaki mutabakata göre tâyin olunur ve lâkin kitabın orta yerinden hüküm istenirse buyrulmuştur ki: “Men nakale ileyke, nakale anke”, yani ki sana lâf getiren, senden de lâf götürür.

Sual: Kizbi meşhûd ise, Zeyd’in âmme işlerinde istihdâmı caiz midir? El-cevâb: Âmmesine göre değişir yeğenim!


Kaynak (Arşiv)