Medet limited
Elindeki kağıda bakarak adres arayan adam 30’unun üstünde gösteriyordu. Etrafa haylice H sorup soruşturduktan sonra kendisine tarif edilen heybetli, cam cepheli, fiyakalı bir holding binasının döner kapısından içeriye girdi. Rontgen tarama cihazına doğru korkak adımlarla yaklaşırken, aniden nereden çıktığı belli olmayan general heybetinde üniformalı birinin sert sesiyle irkildi,
-Hoop hemşerim nereye?
-Şey, efendim bir adres arıyorum da burayı söylediler.
-Ver bakayım şuna!
Emir sertti. Kağıdı verdi. Üniformalı görevli, ‘Haa’ dedi, ‘Ne işin var senin o şirketle?’ Görevlinin hemen senli benli konuşmaya başlaması dikkat çekiciydi.
Adam boynunu büktü, ‘Bir müşkülümü danışacaktım da’ dedi. Görevli sinek kovalar gibi ‘geç’ işareti yapıp ardından seslendi, ‘Asansöre binip 6. Kata basacaksın!’
Asansörün her tarafı aynaydı; hatta tavanı bile. Burnunu silip dayıoğlundan emanet aldığı kravatı düzeltti ama buruşuk yaka gömleği bir türlü dik durmuyordu. Tam saçını tarayacakken asansör durdu, kapı açıldı. Daha koridora adımını atar atmaz, kaynağı belirsiz metalik ve korkutucu bir ses duyuldu.
-Parola?
Ne parolası. ‘Bilmiyorum’ dercesine sağa sola baktı. Kimse görünmüyordu. Aynı ses tekrar duyuldu,
-Parola diyorum, çabuk!
-Abi hık mık…
-Parolayı bilmeyen bir yabancı ha? Yere yat!
Ses öylesine sert ve caydırıcıydı ki adam ikiletmeden sırtüstü yere yattı.
-Laayyn, döşeğine mi yatıyorsun. Yüzüstü yat! Ellerini ayaklarını yanlara aç. Kıpırdamadan görevliyi bekle!
‘Acaba yanlış mı geldim’ diye panikleyen adam, başına gelecekleri beklemeye başladı çaresiz. Az sonra her adımda kundurası, eski laribi gıcırdayan bir ayak sesi ona yaklaşmaya başladı. Yanında durdu. Sinek vızırtısını andıran bir ses başından topuklarına kadar bütün vücudunda gezindi. N’ooluyordu yav?
-Seni aşağıda aramadan mı bıraktılar?
Başını salladı.
-Sağ koyun cebindeki yuvarlak metal nedir; çıkar onu. Göster!
-Haa ayna!
Ergenlik çağından beri, arkasında horoz resmi bulunan bir cep aynası taşırdı. Ta ogünlerden beri üzüm karası gibi siyah ve sık saçları, belki de yegâne övünç sebebiydi. Pozisyonu itibariyle zorlukla iç cebine ulaşıp aynayı gösterdi.
-Hmm, hem de horozlu ha! Bunlardan hâlâ bulunuyor mu attarlarda filân?
Bu soruyu bamimi bir sohbetin başlangıcı sayıp cevap vermek için yarım yerinden yekinirken yine ihtar aldı,
-Ben kalk demeden kalkmayacaksın. Kimsin? Ne arıyorsun burada?
Adını söyledi, ‘Bir müşkülüm vardı da onu danışacaktım’ dedi.
-Adresi nerden aldın, kim tavsiye etti buraya gelmen için?
-Mahalle kahvesinde konuşuyorlardı. Kulak misafiri oldum. Medet limitet acayip şirket, çok güçlüler diyorlardı. Adresi de internet kafe var bizim orda; kafeci çocuk çıkardı sağolsun sever beni, o çıkardı internetten.
-Kalk!
Kalktı. Üstünü başını düzeltti. Karşısında izbandut gibi iki metreye yakın, 150 kiloluk, asker traşlı, kara gözlüklü birisi vardı.
-Derdin ne senin aslanım?
-Mahremdir, ancak müdüre söylerim!
Çam yarması ‘bizi adamdan saymadı; herife bak’ dercesine cık cık yaptı. Sonra adamı kolundan tutup koridorun sonunda, çelik kapılı bir odaya götürdü.
-Bekle dedi, az sonra müdür gelip görüşecek senle!
Adam penceresiz odanın ortasındaki metal masa ve yanındaki demir tabureye baktı. Duvarın birinde, filmlerde gördüğü sorgulama odalarında olduğu gibi boydan boya ayna vardı.
‘Oturursam belki ayıp olur’ diye hükmedip ayakta bekledi. Az sonra kapı açıldı. İçeriye nurânî yüzlü, hacıbaba görünümlü bir amca girince bizimki toparlandı.
-Hoş geldin evladım; buyur otur bakayım. Bir derdin varmış da kimseye söylemezmişsin. Hadi bana söyle. Ben buranın en genel müdürüyüm.
Bizimki rahatladı; işi daha şimdiden çözülmüş gibi içinden bir ‘ooh’ çekti,
-Beybaba vay sağolasın. Seni de meşgul ediyorum amma işin içinden çıkamadım. Kahvede söylüyorlardı. ‘Bunlar ipten adam alır; bastıkları yerde ot bitmez; kırk köyün ağası gibi namlı adamlar; hepsi de abdestli namazlı’ dediler. Ben de dedim, benim müşkülümü çözse çözse bunlar çözer…
-Peki anlat bakalım haydi…
-Sayın müdürüm. Bizim mahallede tanışıp konuştuğum bir kız var. Berber Hacı’nın kızı Elif. Biz bununla çocuktan beridir ayıptır söylemesi birbirimize sevdalıydık. Anlaştık, evleneceğiz fakat Berber Hacı aksilik ediyor, vermezleniyor.
-Niye ki?
-Neymiş efendim konfeksiyonda asgari ücretle çalışıyormuşum filan. Halbuki kendisi berber; hani Hulusi Kentmen gibi fabrikatör, meselâ sizin gibi beyefendiden biri olsa neyse… sizin gibi beyefendiden biri olsa neyse…gibi fabrikatör olsa neyse. Hn boya ayna vardııdaki herifi de kovalayın gitsin. çattKüçük gördüğümden filan değil müdürüm şu ekmek çarpsın ki… Ben de dedim, kaçırırım. Kıza atım meseleyi , tamam dedi. Dünden razı…
-Eee, sonra?
-Hacı bunu duymuş; köyden yeğenlerini çağırtmış, şimdi 24 saat kızı göz hapsinde tutuyor. Bir defa evin önünden geçeyim dedim. Pencereden pompalı tüfek gösterdi şerefsizler…
-Ee, bundan bize ne oğlum; biz, görüyorsun ki savunma danışmanlığı yapan uluslarası bir şirketiz…
-Nasıl yani?
-Oğlum kapıda okumadın mı; Şirketin adının altında yazıyor işte, hem Türkçe, hem Arapça, hem İngilizce…
-Anlamadım ne yapıyor sizin şirket yani? Benim işimi görmeyecek misiniz? Polise gittim gülüyorlar abi. Benim gücüm yetmiyor. Kimim kimsem yok buralarda… Parası neyse veririm güzel abim; üç aydır para biriktiriyorum. 1200 liram oldu. Yetmezse, kredi kartına 12 taksit tamamlarım. Bak kartım da var…
-Ne diyon lan sen?
-Güzel hacım; kestirmeden şu Elif’i kaçırıverin benim için; kız bana yanık, ben de ona… Kızı mahalleden çıkarın gerisini ben hallederim.
-Evladım, bizim kız kaçırma işleri yaptığımızı kim söyledi sana?
-Kahvede söylediler dedim ya müdürüm; yan masada okey çevirirken konuşuyorlardı. Dediler ki sizin şirketten için, ‘Bu şirket bildiğin gibi değil. İstihbarat yapıyormuşsunuz, Mukavemet harekatı organize ediyormuşsunuz, Gerilla, Gizli deniz harekatı, Baskın, Pusu, Tahrip, hatta Kaçırma Kurtarma operasyonları bile yapıyormuşsunuz. Tamam işte, benimki de tam kaçırma-kurtarma operasyonu. Elif’i kaçırın bana verin, onun da benim de hayatım kurtulsun. Siz de para kazanın. İnternet sitenizde yazıyor. Yalan mı?
-Oğlum, dediklerin doğru fakat biz dediğin şeylerin eğitimini veriyoruz isteyenlere. Burası, nasıl anlatayım, bir nevi okul, kurs binası! Biz devlet değiliz ki?
-Nesiniz ya, ben askerliğimi Tuzla’da hiztaktım koluma. O kadar cahil değilim sayın amirim. Bu işler bildiğin devlet işleri. Devletten habersiz bu memlekette kuş kanadını kımıldatmaz. Hadi be abim, sizin için nedir ki, iki dakkalık şey…
-Oğlum sen belâ mısın, git başımdan; kim aldı lan bu sersemi içeriye; işimiz gücümüz var. Abidin, Abidiiin, götür şunu buradan!
-Kurbanın olayım güzel hacım; ne olur bir iyilik yapıver şu gariban kardeşine. Şerefsizim kız da istiyor abi. Yaşı onsekizden büyük. Nüfus kağıdı da yanımda, istersen al bak. İş tamamen yasal abi…
-Abidin, götür şunu; şirket mi kurduk, çadır tiyatrosu mu işletiyoruz anlamadım. Ha, o kapıdaki herifi de kovalayın gitsin. Çattık yahu! Bana bir limonlu ıhlamur getirin. İçim bayıldı be!