Marangoz sendromu

Şimdi canım kardeşim benim, ne söylesem altında buzağı arayacaksınız fakat inanın ki benim bu hadisedeki durumum, o hadisede sözü geçen marangozdan farklı değil.

Diyeceksiniz ki nedir o marangozun durumu? Şöyle: Kadının biri, gardırop kapağının vakitli-vakitsiz kendiliğinden açılmasından şikâyetçi. Durup dururken "gacıırt" diye açılıveriyor kapak. Bunun üzerine bir marangoz çağırıyor kadıncağız. Marangoz kapağı inceliyor, bir arıza göremiyor. Tam dönüp gidecekken aa, kapak yine kendiliğinden açılıvermiş. Diyor ki evin hanımına, "Az önce bir tren düdüğü sesi duydum; tren yolu yakın mıdır buraya?" Evet diyor kadın, birkaç yüz metre ilerde. "Trenin sarsıntısından olabilir" diyor marangoz. "En iyisi ben dolaba girip bundan sonraki trenin geçmesini bekleyim; böylece arızayı içerden tesbit edebilirim!" Giriyor gardıroba; kadın dışarda marangoz içerde başlıyorlar tren beklemeye. Aksi gibi trenin ne geldiği var ne gittiği... Derken aşağıda kapı çalınıyor, evin erkeği çat kapı evine gelmez mi? Tam o esnada uzaktan tren geçiyor, gardırop kapısı açılıyor, adam bakıyor ki, gardıropta bir marangoz. "Ne işin var senin burada?" diye öfkeyle sorunca marangoz, "Valla tren bekliyorum dersem inanmayacaksın ama aynen öyle" diyor.

Evet, İzmir'den vekil seçilmişiz ama aç bak anayasaya; bütün Türkiye'nin vekiliyiz biz. O gün ööyle geçerken Erzincan'a uğramıştım. Gezerim öyle bazen ara sıra; alırım pijamalarımı. Ver elini yurt işi gezileri. O gün yolum tesadüfen Erzincan'a düşmüş bulundu. Gelmişken partili arkadaşlarla hal-hatır edelim, genel başkanı iki çekiştirelim derken geç yatmışız. Sabah uyandım. Dişlerimi fırçaladım, banyo yaptım, tıraş oldum. Malzemelerimi her daim yanımdan eksik etmediğim bond tipi çantaya koydum, pabuçlarımı parlattım, aşağıya kahvaltıya indim. Baktım kalabalık bir atmosfer. Rastladığım ilk kolonun altına bıraktım çantayı, self servis kahvaltı kısmına geçtim. Girenler, çıkanlar. Gençten bir adam geldi masama, mahcup ve çekingen bir hali vardı. Ailevi sıkıntıları varmış, işsizmiş. Dedim ki, "Oğlum, yanlış adama çattın. Ailevi geçimsizliklerin için ya Güzin Abla'ya müracaat etmen lazım veya psikoloğa. İş bulmaya gelince, bu hükümet bizi yetmiş sente muhtaç etti. Bir paket margarin, bir ampul, yarım teneke mazot bulmak için çektiğimiz rezilliği sen de görüyorsun." Bunun üzerine delikanlı biraz bozulur gibi oldu, yanında birileri vardı, "Ne diyor yav bu amca?" der gibi baktı onlara, sonra kalktılar. Dedim ki, "Gitmeyin, ölümü öpün ama bir çayımı için". Bunlara zorla birer çay içirdim, gittiler. Ben de bari kalkıp gideyim dedim. Dışarı çıktım, bir eksiklik var. Tıraş takımlarım, pijamam yok yanımda. Partili arkadaşlardan biri, "Çantanız direğin yanında duruyor sayın vekilim, bir koşu getireyim ben" diye atıldı, kapıp getirdi. Mesele budur. Ertesi gün neler duyuyorum; yok, o delikanlı gizli şahit imiş. Nereden bileyim birader? Alnında yazıyor mu? Milyonda bir gerçekleşecek bir tesadüf sadece. O gün bir piyango bileti alsaydım, mutlaka büyük ikramiyeyi götürürdüm. Ben hukukçuyum beyefendi; bu işleri bilirim biraz. O meşhur çanta işte bu gördüğünüz çanta. İçinde her zaman pijamalarım filan bulunur. Hah ha ha... Pijama ayol. Tıraş takımı, losyon, diş fırçası filan. O kadar param olsa daha ne? Ölüler zannedermiş ki diriler helva yiyor. Kardeşim bankaya yirmibin kâat borcum var benim; param olsa gizli şahitlere dağıtacak yerde borcumu kapatırım veya çıtır çıtır yerim.

E tabii otelin güvenlik kameralarından bakınca Ceymiş Bond filmi gibi görünüyor ama değil. Tamamen talihsiz marangoz durumu. Ne diyordu adam, "Tren bekliyorum ama siz şimdi inanmazsınız!" Ben de tulum peyniri almaya gitmiştim desem dalga geçtiğimi zannedeceksiniz. Erzincan'ın tulum peynirinin üstüne yoktur, tartışması bile gereksiz. Baktım hazır gitmişim Erzincan'a, yarım kilo peynir şeydelim derken bakınız şu işlere. Tüh!


Kaynak (Arşiv)