'Mamanı yemezsen solcu amcalar gibi olursun yavrum!'

Eski CIA'cı Graham Fuller, Türkiye'de daha çok sol hareket görmek istiyormuş; buna daha ziyade solcular şaşıracak galiba, çünkü Mr. Fuller, 1980 sonrasında Türkiye'de CIA'nın istasyon şefi olarak görev yaparken sol cenahla arası pek iyi değilmiş.

İyi ama çelişki değil mi söyledikleri? Değil elbette; Fuller'in temennisi, solcu sayısının artmasıyla değil, solun niteliği ve kalitesiyle ilgili bana göre.

İyi de, solcu az değil ki memlekette; seçim sonuçlarına bakarsanız yüzde 25'i filan geçiyor ve problem hemen burada başlıyor; zira farkettiniz, CHP'li seçmeni de, partinin yönetici kadrosunu da solcu sayan bir varsayım kuruyoruz, oysa ki yüzde 1'in altında oy alan küsuratçı sol partilerin CHP'ye göre daha sahici sol duruş sahibi oldukları tartışılmaz. Sayıca az ama kamuoyunu etkileme, basın-yayın dünyasında akarsuların başını tutma marifeti bakımından özgül ağırlığı yüksek bir cemaat. Teorinin sâkin sularında problemsiz gibi görünen ideolojik i'tikad, sahici bir parti örgütüyle milletin karşısına çıktıklarında küsurata dönüşüveriyor. Küsurat kavramı, uğruna devrim filan yapmaya kalkıştıkları toplumu tanıma ve tahlil etme noktasında ne kadar algı özürlü olduklarını göstermek bakımından anlamlıdır.

Sayılara takılmayalım; Fuller, daha çok sol hareket derken, geçenlerde Beyoğlu'ndaki parti binası durûnunda birbirine tekme tokat girip, "Öz ve hakiki gerçek TKP mirası"nı bölüşemeyenleri kasdetmiyor elbette; Türkiye'de sol fikriyatın ve politikaların tutarsız, tesirsiz, romantik ve nihai tahlilde çocukça bir naiflik içinde debelendiğini imâ ediyor ve tesbit doğrudur. Türkiye'ye daha çok sol hareket lazım; hatta sağ çizgideki iktidarların, korkudan ödünü yaracak raddede ağırlıklı tezler geliştirip, onları imlâ çizgisine çeken, gerçek mânâda amme vicdanının sesini yükselten, ufuk açıcı siyasetler dillendiren bir sol hareket...

Şöyle bir şey; otomobil tekerleklerinin balans ayarı yapılırken jantın kenarına çakılan küçük kurşun ağırlıklar vardır. Cirmi küçük ama dengeleyici, hatta hayâtî bir görevi vardır o kurşun parçanın. En azından öyle olmalıydı; ne var ki solcuların siyasi hayattaki temel fonksiyonu, annelerin iştahsız çocuklarına yemek yedirmek için, "Mamanı yemezsen bu amca gibi olursun!" yollu tehditle karışık özendirmesinden ibaret kaldı. Sol, sağı şöyle tarif ederek büyük katkıda bulundu: "Sağ, bizim düşmanı olduğumuz her şeydir". Seçmenler de bu tarife bakarak, "Öyle ise doğru adres burası" diyerek yıllardan beri sağ partileri iktidara taşıdılar!

Sağın soldan daha iyi, doğru ve kaliteli olduğunu savunacak halim yok; şu fikrin altını çizmeye çalışıyorum: Sol, kendini iyi tarif ve temsil edemediği için sağ cenahta kalite artışını geciktirdi. Fuller'in temennisi bir gün gerçek olursa demokrasimiz daha dengeli, siyasetimiz daha hamûleli ve siyasetçi ortalamamız daha kaliteli olur.

Biz Türkiye'nin yakın tarihinde solu, varlık sebebi itibariyle toplumun "Üst yapı değerleri"nden nefret eden ve toplumu keyfi istikametinde değiştirmek için şiddet kullanmaktan çekinmeyen Jakoben tabiatın ayakta duran hâli olarak gördük; dine karşı "mesafeli" değil, düpedüz düşman, klasik değerlere hasım, milli varlığın en büyük mesnedi Türkçe'ye muğber, hatta ödipik bir kompleks içinde görüp tanıdık. Aykırı ve aşırı olmak zorunda değillerdi, ama kolay ve havalı göründüğü için o yolu tuttular ve akabinde siyasi hayatın kenarında kaldılar.

Şimdi altın değerinde bir soru: Sol, eğer fikri ve siyasi hayatımızda tarif etmeye çalıştığımız sıklet ve kalitede var olsaydı, on yılda bir şu komik Bonapartistler'imizin kesintiye uğrattığı yarım yamalak bir demokrasi tecrübemiz olmayacaktı; kısaca solcularımız hakikaten "Solcu" olabilseler, darbe yapmayı kimse aklından bile geçirmeyecekti. Darbecilere ilham ve cesaret veren meşrûiyet desteği de sol tandanslıydı çünkü (Bkz. Darbelerin anası 27 Mayıs!)

Fuller haklı, haberin tamamını bulup okumanızı isterim; ABD ise herhalde böyle istihbaratçıları istihdam edebildiği için büyük devlet.


Kaynak (Arşiv)