Makara
Aslında hayli geciktim ama bu anlamlı yazıyla şu vahim ihmâlimi bir nebze olsun telâfi edebileceğimi düşünüyorum.
Bir kısım basınımızda ve köşe yazarı refiklerimce haftanın en muteber konusu, kabine değişikliği hakkındaki değerlendirmelerdi. Treni, son vagonundan olsun yakalamak suretiyle giden ve gelen bakanlar hakkında kanaatlerimi illâ ki belirtmem gerekiyor. Evet, kabul ediyorum, belirtmesem de olur çünkü değişiklikler tamamlanmış ve iş bitmiştir ve bu raddeden sonra, “Bravo, çok isabetli bir vuruş!” veya “Olmasaydı daha iyiydi!” tarzında görüş bildirmek anlamsız görünebilir. Olsun, yine de, “Kambersiz düğün olmaz” sözü fehvâsınca fikirlerimi açıklamak istiyorum ama daha önce hocalık misyonumuzun muktezâsınca, yukarıda zikrolunan “Kamber” meselesine vuzuh kazandıralım: Bir rivayete göre Kamber Hz. Ali’nin kölesi ve yardımcısı idi. Anadolu Alevîliği’nde dedelere rehberlik ve yardımcılık eden kişilere de Kamber adı verilirmiş, zamanla “hizmet eden” mânâsı kazanmış. Kambersiz düğün olmaz şu mânâya geliyor: Bir düğünde herkes misafir gibi oturup başkalarından hizmet beklerse olmaz, birilerinin de hizmete tâlip olması lâzım mânâsında. “Bu kadar şeyi nasıl bilebiliyorsun üstâd, maşallah!” diye içinizde merak edenler çıkabilir. Efendim bu kültür kolay kazanılmıyor. Yıllardan beri gerekli-gereksiz demeden pek çok şeyle ilgilenmenin ve nice bir emeğin tabii neticesidir.
Kabine değişikliğine gelince, Beyefendi’nin bu konuda gecikmiş veya erken davranmış olduğunu ileri süren tezlerin her biri kendi çapında değerli, hesnâ ve müstesnâdır. Hayırlı olmasını diliyorum. Sanki benden bunu hasseten bekliyorlarmış gibi, görevini yeni arkadaşlarına devreden bakan arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Güzel hizmet etmişlerdir. Ara-sıra aksadıkları, necîb milletimizden bir kısmını istemeden de olsa üzdükleri olmuştur; mümkündür. Zaman zaman Beyefendi’nin yüksek çalışma temposuna ve kararlılığına ayak uydurmakta zorlandıkları talihsiz durumlar vukû bulmuş olabilir. Kaldı ki bakanlıktan azlolunmak dünyanın sonu değildir; yaşları müsaittir, millete hizmet yarışında onları daha nice azîm muvaffakiyetler beklediğini düşünüyorum. Morallerini bozmasınlar, sadakatle çalışsınlar ve “Ben daha dün bakandım, böyle sıradan işleri yapmam” diye havalara girmesinler, beyefendi hatayı affeder, kibri affetmez.
Yeni isimler, şimdi sanki tabasbus gibi anlaşılmasın ama bu grup içinde bulunabilecek en iyi, en liyakatli, en heyecan verici arkadaşlar bence. Her birini tek tek medh ü senâya hâcet görmüyorum: Demokrat, dinamik, beyefendi, tecrübeli, genç, âkıl, liyâkatli ve güvenilir insanlar. Hani yanlış anlaşılmayacağını, “Sana mı soracaklardı be adam!” demeyeceklerini bilsem bu değişikliğin tam da aklımdan geçen isimlerden müteşekkil olduğunu söyleyebilirdim ama “Beyefendi’ye akıl veriyor” gibi bir yanlış anlamaya yol açmamak için fikirlerimi şu âna kadar kendime saklamayı tercih ettim.
Yeri gelmişken ifade etmeliyim ki, Beyefendi’nin, uzun tutukluluk süreleri yüzünden terörle mücadele etmeye elde komutan kalmadığı yolundaki yargı sitemi, tam da benim bir süreden beri zihnimde tasarlayıp durduğum ama bir türlü cümleye dökemediğim hisli duygularımın tercümânı gibiydi ve hemen şair Eşref merhûmun, “Git gide zulmetmeye elde ahâli kalmıyor”la biten meşhur dörtlüğünü hatırladıktan sonra, “Acaba yakın bir gelecekte bölgede geniş çaplı bir askerî hareketlilik ihtimâli mi söz konusudur?” diye vesveselendimse de neticede bir siyâset adamının “En yüksek millet memnuniyeti” şiârını daima göz önünde tutmak mecburiyeti aklıma gelince rahatlamış bulunuyorum vesselâm.