Mahalle korosu; solo türküler
İstenen hâsıl oldu, her iki tarafta da cadı avı, mahalle baskısı başladı. Daha düne kadar gündelik hayatlarını sürdüren insanlar siyasi tavırlarını açık etmek ve öfkelerini dışa vurmak için kablarına sığamaz hale geldiler. Kimse mahallesinde aykırı ses, farklı görüş istemiyor. “Toplan” borusu çalındı, saflar ayrışmaya başladı.
Siz bu manzaradan hoşnud musunuz; ben değilim.
“Büyük bir fırtına geliyor, herkes sığınaklara koşsun” çağrısı duyduğunuzda fazlaca düşünme ihtiyacı hissetmeyiz. Kriz zamanları, liderliğin en az tartışıldığı anlardır. Üç hafta önce âcil bir kriz baskısı altında değildik, şimdi “nurtopu” gibi bir sıkıntımız var. Kanaat gettoları arasındaki centilmenlik hatları harıl harıl tuğla ve çimento ile duvarlaştırılıyor; mazgallara birbirimizi incitecek yaralayıcı sözler, itici tutumlar istif ediyoruz.
Her mahalle, kendi yüzer-gezerlerine, kararsızlarına veya yorgunlarına “Uygun adımda yürü, safları bozma, marşı yüksek sesle haykır ve artık düşünmekten vazgeç” mesajları gönderiyor. Aykırı düşünceler küfür ve döneklik rafına yerleştirilerek fişleniyor.
Yüzer-gezer doğru bir tabir mi; herkes kendi mahallesinde öbeklenmek zorunda mı? Hür vicdan kavramının kadr ü kıymetinden ne çabuk vazgeçtik? Dünya iki renkten mi ibaret sadece; birbirimize “Dost musun düşman mı, çabuk safını belli et” diye dayatırken çok önemli bir ayrıntıyı ihmâl etmiyor muyuz?
Her sitem düşmanlık, her eleştiri ihanet, her tereddüd gaflet sayılacaksa fikren ve vicdânen hür olmanın ne anlamı var? Üç haftada zihnî selâmetimizi kaybediverdik; bu kadar dayanıksız mıydı zihnî metânet dediğimiz?
Sel ortalığı silip süpürürken bir ağaç köküne tutunup olup biteni anlamaya çalışmak lâzım ilkin. Ağaç kökü hakikat duygusudur, hakkaniyettir. Hakikat duygusu ve hakkaniyeti diri ve sağlıklı tutmak için iki şey lazım; bilgiyle güçlendirilmiş aklı işletmek ve her dem zihnî selâmet üzre bulunmak için dua etmek. Hakikate tâbi olmayacaksanız, onu telâffuz edip durmanın kıymeti yok, en basit ve güyâ emin yol olarak mahalle korosuna katılmak etmek yeter. Peki, ya mahalle hepten doğru düşünme kabiliyetini kaybedivermişse? Yarın yevm-i mahşerde hesaba çekileceğimiz şeyler hakkında “mahalle”yi şahit ve vekil gösterirsek halimiz nice olur, hiç düşünüyor muyuz?
Seçim kampanyası –bana göre hayli erken de olsa- başladı. Seçime doğru akan günler, siyaset erbâbı için safları sıklaştırma tekniklerinin uygulanma demleridir, hatta tadı kaçırılmamak kaydıyla meşrû ve demokratik bir haktır lakin karşı tarafı da gözetmek, duygularına hürmet göstermek lâzım değil midir? Suç işleyen kovuşturulsun, kanun bunu emrediyor zaten fakat, sadece hoşnutsuzluğunu belli etmek isteyenlere hasım muamelesi yapılmamalı. Ayakta durarak protestosunu ifade etmek isteyenlere, -seyr ü seferi engellemedikleri sürece- müdahale edilmesi doğru değil. Maksat yemek pişirmekse tencerenin bir yerden buhar tahliye etmesi de gözetilmeli.
Protestocuları kendi fikrimce haklı bulmuyorum ama şiddete yönelmedikleri sürece hırpalanmalarına da gönlüm razı değil. Polisten kötü muamele görenlerin biriktirdiği hınç faturasını günü gelince bütün millet ödüyor.
Şu protesto ve gösteri yürüyüşü hakkını da artık herkesin kabul göstereceği bir tarzda yeniden düzenlemek gerekiyor. Anayasanın kepçeyle tanıdığı hak, mülkî idare tasarrufuyla çay kaşığı hacmine indiriliyor resmen. Yok mudur orta yolu?