Laik çelişki

Misafir sıfatıyla bir törende bulunan bir siyasetçiye “Ne yüzle buraya geldiniz?” diyerek saldıran kişi bir basın mensubu imiş.

Birtakım Batılı çevreler, “Gazeteci arkadaşımızın eylemi basın ve fikir hürriyeti kapsamındadır; binaenaleyh gözaltına alınamaz” derlerse doğrusu şaşırmam; ne var ki dün akşama doğru düşen bir haber, gazeteci olduğu öne sürülen kişi hakkında kılıfın önceden hazırlandığı intibâını veriyor. Habere göre saldırgan 10 gün önce fotoğrafçı olarak çalıştığı Kahramanmaraş Pazarcık Belediyesi’nden, “psikolojik sıkıntıları olduğu” gerekçesiyle işten çıkarılmış. Psikolojik sıkıntı ne zamandan beri işten atılma gerekçesi sayılıyor yahu?

Öyle veya değil, hadise çok çirkin. Değil Hacıbektaş törenlerinde, tesadüfen aynı güne denk gelen Uluslararası Taşköprü Sarımsak Festivali’nde yapılmış olsa da çok çirkin; cuntacı-darbeci takımından birilerinin neredeyse kahin gibi önceden haber verdikleri işlerden birine benziyor. Hani, “İki ay sonra bunlar gidici, sonbahar çok sıkıntılı geçecek” diyenlere , “Ee, biz dememiş miydik?” dedirtecek kadar da vahim.

Vahim çünkü Taşköprü Sarımsak Festivali’nde değil, Hacıbektaş gibi Türk Aleviliği’nin büyük anlam, hatta kudsiyet izafe ettiği bir mekânda geçiyor ve haberi duyan herkes, saldırının Alevi siyasetiyle bir yerinden ilintili olduğunu bal gibi biliyor. Saldırının çirkinlikten de öte saçma tarafı, Türkiye’nin Alevi meselesini cesaretle kabul eden ve eksik de olsa bu hususta selefleriyle kıyas edilmeyecek derecede ileri adımlar atabilmiş bir hükümetin temsilcisine yönelmiş olması. Tek kelimeyle haksızlık; nezâket içinde “daha fazlasını beklerdik... attığınız adımlar tatminkâr değil” demek yerine bir misafire yumruk atmanın siyasi bir mesajı yok fakat, kimilerinin pek iştahla beklediği muhayyel bir Alevi-Sünni geriliminin harlandırılması umuluyor demek ki. Hadisede teselli bulunabilecek tek unsur, ev sahibi mevkiinde bulunanların samimi üzüntülerini dile getirmiş olmaları. Alevilerle farklı düşünebilirsiniz fakat ev sahipliği hukukuna riayetsizlik ettikleri görülmemiştir.

Yeri şimdi değilse ne zamandır bilmem, öyleyse konuşalım: Lâyıkı vechile anlaşılma ihtimâli düşük olsa da söyleyeceğim; siyasetçilerimizin ağustosta Hacı Bektaş Velî’yi, aralıkta Mevlânâ’yı anma türünden törenlerine katılmalarının hikmeti nedir? Daha doğrusu bu gibi “mesaj verme” törenlerinden uzak dursalar, günün mânâ ve ehemmiyetinden ne eksilir? Hacıbektaşlılar ve Konyalılar, “bu sene devletlûlardan kimse törene gelmediler, mahzun kaldık” diye darılırlar mı?

Ağustosta Alevilerin, aralıkta Sünnilerin gönlüne hoş düşen şeyler söylendiğinde kim bu söylenenlere hakikat değeri veriyor ki? Partili danışmanlar tarafından önceden hazırlanmış ve bir önceki yıldan pek farklı olmayan bu metinler, biraz resmi bayram nutuklarıyla aynı tabiatı taşıyor. Yuvarlak, hamasî ve gerçek düşünceyi taşımayan sözler. Öyleyse niçin her sene bu ritüel tekrar edilir? Cevabı şöyle olabilir: Çünkü hangi siyasetçi gitmezse, giden galip, gelmeyen mağlup sayılır gibi bir intibâ doğuyor!

Bu törenleri gerçekten samimi insanlara terk etsek iyi olacak. Böylece laiklik ilkesi üzerine yemin-billah etmiş siyasetçilerimiz de (CHP’liler de dahil diyecektim, ne göreyim; bu sene BDP’liler bile oradaymış; mevcut yoklaması yapılıyor anlaşılan!) konuşurken tek ayak üstünde durmak eziyetinden kurtulurlar. Partilere tavsiyem hemen teklifimi kabul etmeleridir; söyledim gitti.


Kaynak (Arşiv)