Kuzeydoğu Anadolu'nun nükte damarı

Cehennemde zebaniler günahkârlara verilecek cezayı infaz etmekte iken, sıra bekleyenler arasında bir itiş-kakış başlamış. Başzebani kızmış, "nedir, niçin uslu uslu sıranızı beklemiyorsunuz?" Demişler ki, "Sayın başzebani, burada üç arkadaş var; ille bizi ceza çekmeye beraber alın" diye ısrar ediyorlar!"

-Kimdir bunlar, diye gürlemiş başzebani; "Efendim" demişler, "Bunların biri Erzurumlu, biri Bayburtlu, öteki de Gümüşhaneli"

"Niçin üçü bir arada ceza çekmek istiyorlar acaba?" demiş başzebani; kulağına fısıldamışlar, "bunlar sağ iken de birbirleriyle çekişir, rekabet ederlerdi. Kim acıya daha iyi dayanacak diye aralarında iddiaya girmişler!"

"Anlaşıldı", diye gülmüş başzebani, "alın üçünü birden içeri"

Bizimkiler süklüm püklüm, ama biraz da sıra dayağını bekleşen arsız liseli talebeler gibi kikirdeşerek ceza mahalline dalmışlar. Başzebani, "ciddi olunuz beyler" diye gürlemiş, "size özel tarife hazırladık; buna göre her biriniz kırbaçlanacaksınız fakat sırtınıza istediğiniz şeyi sarmakta ve kırbaç sayısını belirlemekte serbestsiniz!"

Yiğitlik hususunda arkadaşlarından daha iyi olduğunu isbat etmek isteyen Gümüşhaneli hemen atılmış, "Benden başlayınız efendim; sırtıma anamın gelinlik yorganının sarılmasını istiyorum; ayrıca yüz kırbaç rica edeyim!"

İnfazcı zebaniler denileni yapıp yorganı sardıktan sonra başlamışlar Gümüşhaneliyi kırbaçlamaya; daha 25 demeden yorgan paramparça olmuş fakat yiğitliğe leke sürmek istemeyen Gümüşhaneli dişini sıkıp, sırtı kan revan içinde cezasını tamamladıktan sonra arkadaşlarına "n'aaber?" makamında kasılarak bakmayı ihmal etmemiş.

Arkadaşından geride kalmak istemeyen Erzurumlu, "yüz ne çi, ikiyüzelli kırbaç vurun; lâkin sırtıma da sağlamından bir manda gönü sarın" demiş.

Onun da istediğini yerine getirmişler; 100'üncü kırbaçtan sonra manda gönü parçalanmasına rağmen Erzurumlu da gık çıkarmadan cezasını tamamlamış; adeta sürüne sürüne kenara çekilirken, "bakın ne kadar yiğidim" dercesine arkadaşlarını mânâlı mânâlı süzmüş.

Sıra Baybutlu'ya gelince Bayburtlu; "lâfı uzatmayalım arkadaşlar" demiş, "250 kırbaç benim için çocuk oyuncağıdır; ben tam bin kırbaç isterim!"

"Peki" demiş zebaniler, "sırtına ne saralım?" Baybutlu sakin,

-Sırtıma Erzurumlu'yu sarın yeter!

*

Böyle fıkraların esnek bir yanı vardır; zamana ve zemine göre karakterlere yer değiştirip, etkiyi yönlendirebilirsiniz. Gününe göre Erzurumluyu Bayburtlu, Gümüşhaneliyi Oflu yapabilirsiniz. Onun için "aslı böyle değil hoca" diye alınmaca gücenmece yok.

*

Canciğer ahbablarımdan haylicesi Bayburt veya Gümüşhane menşe'lidir; o yüzden bu mıntıkanın fıkralarını, esprilerini, insanlarının mukallit ve nükteci tabiatını biraz tanımak fırsatı bulmuştum. Zaman zaman, "yahu şu fıkraları birisi derleyip toparlasa, kültürümüze ne büyük hizmet olur" diye içimden geçerdi. İşte Savaş Dursun bu fikri kuvveden fiile geçirerek, "Kuzeydoğu'dan Mizah ve Duygu Esintileri" adında bir kitap kaleme almış (İsmat yayınları, Ankara, 2008, 393 sayfa). Kitapta üç unsur var: İlki bölge (Erzurum, Gümüşhane, Bayburt) ile ilgili şiirler. İkincisi birbirinden güzel fotoğraflar; fotoğraflar üzerinde biraz duralım çünkü neredeyse poster olabilecek kıvam ve güzellikteki fotoğrafları, kitabın sanat yönetmeni pul büyüklüğünde basarak adeta harcamış; keşke daha iyi değerlendirilebilseydi!

Üçüncüye gelince; tahmin ettiniz elbette: Fıkralar! Sizin için kitaptan birkaç fıkra seçtim; iktibas ederken yaptığım bazı değişikliklerden ötürü yazarından özür diliyorum.

*

Hüseyin dayı sofrada bir şeye sinirlenip küserek evin bacasına çıkmış fakat bir yandan da baca deliğinden sofra başındakileri izlemekte. Hanımı Hüseyin dayının tabağına yemek payını ayırınca, hanımı duysun diye kızına seslenmekten kendini alamamış,

-Ben benim içün demirem ama o yemeği kime ayırdız ise az ayırdınız; o yemek ona yetmez!

...

Bu hadise Bayburt'un ilçe iken il yapılmasıyla ilgili: İlçe iken Bayburt'a gelen bir mühendis, ilk rastladığı seyyar satıcıya Lokantacı Ali Emmi'nin dükkânını sorar. Çarşı zaten küçücük bir yerdir, kolayca buluverir. Birkaç ay sonra Bayburt il olunca yeniden şehre yolu düşen mühendis, tesadüf eseri aynı seyyar satıcıya bir kere daha Lokantacı Ali Emmi'nin işyerini sorunca seyyar satıcı düşünür, taşınır, ahlar, puflar, kafasını kaşır,

-Gosgoca vilayet, ben ne bilüm Lokantacı Ali'nin yeri nerde; ara ki bulasın?

...

Yusuf Dede'ye hangi torununu daha çok sevdiğini sormuşlar,

-Veli'yi çok sevirem demiş.

-Yav olur mu, Ali daha eyüdür, daha efendidür?..

-Ola uşağ, Ali bir yalan söylir, bir toğri söylir; bir yalan söylir, bir toğri söylir; ne zaman toğri söylediğini annamiram. Ama Veli'nin söyledükleri hep yalan, onun içün Veli'yi daha çok sevirem!

...

Gümüşhaneli ninenin biri soğuktan donarak rahmetli olmuş; ahirette hesaba çekince, az biraz günahı olduğunu görüp bir aylığına cehenneme koymuşlar fakat olacak bu ya, tam altı ay nineyi cehennemde unutmuşlar. Altı ay sonra telaş içinde cehennemin kapısını açmışlar,

-Yav nene, biz seni unuttuk; kusura bakma, hadi cezan doldu, cennete gidiyorsun!

Nene omuz silkmiş,

-Get oğul get, daha gemüklerim yeni ısındı; giderken de kapıyı eyi örtmeyi ihmal etmeyesen!

...

Erzurumlu delikanlı lisede bir kıza fena halde âşık olmuştur; sürekli peşinde gezmekte ancak kızcağızdan hiç yüz bulamamaktadır. Sabah akşam devam eden bu takipten sıkılan kız, sokakta yüzünü buruşturarak hoşnutsuzluğunu belirtince delikanlı dayanamaz,

-Sevirik; peşen de mi takılmayak?

...

Hayli zamandır gurbetlerde çalışan Erzurumlu dönüşte eşine bir kol saati alır. Saati köyün içinde gururla taşıyan kadın, bir gün evinin önünde çamaşır sererken komşusu pencereden saati sorar,

-Saat kaç bacı?

Anlıyormuş gibi gururla saatine bakan kadın şöyle cevap verir,

-Guşluğu beş geçir!

*

Bu kitabı çok sevdim; siz de seversiniz.


Kaynak (Arşiv)