Kötü CHP, iyi CHP'yi kovar mı?
Seçimden önceki günlerde Deniz Baykal liderliğindeki CHP'nin yaydığı değişim sinyalleri ümit verici nitelikler gösteriyordu. Kısaca "Anadolu Solu" diye adlandırılan yeni çizgi, CHP'de Türk toplumunun temel vasıflarına, inançlarına ve değerlerine saygılı, eskiye nisbetle daha kucaklayıcı ve yumuşak politikalar halinde dillendiriliyor ve seçmen kitlesine bu meâlde mesajlar veriliyordu.
Bu gelişimi nâm-ı hesabıma en az "Müslüman demokrat" siyasetçi tipinin zuhuru kadar heyecanla karşıladığımı itiraf etmeliyim. Seneler boyunca uçukluğun her rengine ve çeşidine tam bir delişmenlikle yelken açan sol, acaba kendine bu defa daha yerli, daha millî ve daha akl-ı selim esasları üzerine bina olunan sahici bir politik kulvar açabilecek miydi? Doğrusunu söylemek gerekirse CHP, seçmenin karşısına bu beklentilere mümkün-mertebe cevap vermeye çalışan bir dikkatle bir tertiplenmiş aday listeleriyle çıkmaya itina gösterdi. Seçimlerden hemen sonraki günlerde ılımlı, tahripkârlıktan uzak ve yapıcı yaklaşımlarıyla bu ümidi güçlendirdi. Nitekim seçmenler, AKP'den sonra barajı aşabilmiş ikinci parti olarak Meclis'e girebilmesiyle CHP'nin yeni tarz-ı siyasetine desteklerini gösterdiler.
Geçtiğimiz bir sene zarfında CHP, sanki seçimlerden önce vahim bir hata yapmış gibi klasik CHP tavırlarına giderek daha fazla itibar etmeye başladı ve bu tutum, kurultayda Deniz Baykal'ın uzun konuşmasında tereddüde yer bırakmayacak şekilde sertleşerek topluma aksetti. Şüphesiz ki bu durumdan "CHP dediğin CHP'ye benzemeli" beklentisi içinde olan partili ve "partisiz" CHP'li çevreler derin bir haz duymuş olsalar gerektir. CHP, son bir sene içinde gözle görülür ve bâriz bir şekilde tarz değiştirerek seçim başarısızlıklarına arabesk bir takıntı ile meclûb ve mahkûm bir devlet partisi görüntüsünde karar kıldı. Bu noktada, "CHP'nin iç işidir; herkes kendi partisini bildiği gibi yönlendirir" deyip geçme lüksümüz olmadığı kanaatini taşıyorum. CHP veya bir başkası; Türk solunun fevkalâde iyi kotarılmış yeni ve hassas bir dengede siyasi yelpaze içindeki yerini koruması, hatta temsil nisbetini yükseltmesi demokrasimizin vazgeçemeyeceği lâzımelerden biri hatta ilkidir. Türk siyasetinde bir "sol" cenah vardır ve bu cenahın en sahih ve yapıcı tarzda temsili şarttır. Türkiye'de bu nitelikleri haiz bir sol parti, sağ parti kalabalığının vicdânı hükmünde kritik bir önem taşıyor. Seçim neticelerinde sağ etiketli partilerin en sarsıntılı dönemlerde bile asgari % 65'lik bir ekseriyet teşkil etmesi tek başına mânidar değildir; hatta son seçimlerde sol oyların -CHP'nin seçim başarısına rağmen- sağ oylar karşısında giderek gerilemesinde bile vahim bir maraz işareti görenlerle beraberim.
Galiba Gresham Kanunu'nun, "kötü para iyi parayı kovar" şeklinde vaz'ettiği gibi, kötü CHP, iyi CHP'ye hayat hakkı tanımıyor; belki son derece ilginç ve uzun uzadıya tahlili gereken bir çifte şahsiyet problemiyle karşı karşıyayız. Kurultay konuşmasında Deniz Baykal, CHP tarihi içinde âdeta yıllarca geriye giden eski ve klişe hassasiyetleri dile getiren görüşler ortaya atarak CHP'yi yeniden devlet mahreçli bir parti gibi gördüğünü âşikâr etti. Deniz Baykal'ın kurultay manevrasıyla CHP'yi sürüklediği yeni mecrâ, hiç de "yeni" değildir; vaktiyle defalarca denenmiş ve topluma nisbetle bir avuç devletçi eliti memnun etmekten başka müsbet neticesi görülmemiş bir vâdidir bu.
Deniz Baykal tecrübesiz, tarihten bîhaber ve oyuna talip olduğu toplumu tanımayan bir lider değil; otuz seneden beri aktif siyasetin içinde. Hariçten edindiğim intiba, CHP'nin biraz da böylesine "ebter" bir politika kulvarına girmek için özendirilmiş, hatta itilmiş olduğudur. Muhtemelen devletin yüksek katlarında mevkilenmiş "partisiz" CHP'liler, AKP'nin biraz da pervasız bir görüntü veren reformcu heyecanlarını teskin etmek ve akîm bırakmak için ortadaki yegâne meşru muhalefet platformu CHP'ye bu doğrultuda telkinde bulunmuş olsalar gerektir.
Tercih ettiği asabi, sert ve kırıcı olması muhtemel siyaset kulvarında CHP'nin netice itibariyle küçülüceğini öngörüyorum ama gönlüm bu partinin marjinalleşip seçim barajlarının altında tıknefes kalması yerine, şimdiki halinden çok daha güçlü ama yapıcı bir siyaset çizgisinde Türk siyasi hayatında denge ve yeri geldiğinde iktidar alternatifi olarak kalmasından yana.