Köşe yazarları çare de gösterir; nitekim...

Trabzonlular kav gibi bir topluluk, üflesen tutuşuyorlar; bu hâleti "içerden" gözlemle anlatan en iyi yazıyı, bahar aylarında Nihat Genç, Akşam'da yazmıştı. Şehir kültürünü yeniden inşa ile uğraştığımız bu dönemeçte, şimdilik ancak bir raf dolduracak kadar cılız "şehir edebiyatı"na mühim bir katkı idi. Yeri gelmişken gençlik arkadaşımdan dört başı bayındır bir Trabzon kitabı yazmasını beklediğimi de belirtmiş olayım.

"Üflesen tutuşurlar" dedim ya, bu yazıyı okuduktan sonra kim bilir ne sitemler, ne kadar elektrikli (elektronik değil "elektrikli") mektuplar gönderirler.

Onlar unutmaya çabalayadursun, benim aklım hâlâ Anorthosis mağlubiyetinde. Tamam, futbolda böyle kazalar olur; anlı-şanlı Fenerbahçe de (lâf aramızda, maçın tarihini tam yazayım diye bir arama motoruna "Pendik hezimeti" yazıp tıkladım, tam 31 tane link adresi çıktı; demek ki digital hafızada bile önemli izler bırakmış o maç!) tam tamına 14 Aralık 1999 günü Pendikspor'a yenilip Türkiye Kupası'ndan elenmemiş miydi? Pendikspor o maçtan sonra adını bir başka sportif zaferle duyuramadı ama Fenerbahçe Avrupa'daki başarılarıyla hâlâ gündemde! Böyle şeyler olur, saha düz top yuvarlaktır vesaire vesaire; ne var ki Trabzonspor'un Anorthosis'e elenmesi, Fener'in Pendik'e yenilmesinden farklı. Trabzonspor, Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarının ilk ayağında elenmekle hem kendine, hem Türk futboluna yazık etti. Milyonlarca Euro'luk muhtemel hasılat ve prim kazancı bir yana, önümüzdeki sene büyük ihtimalle Türkiye'den sadece bir takım Şampiyonlar Ligi'ne katılabilecek.

Yine "futbolda olur böyle şeyler" diyebiliriz ama geçenlerde gazetelere akseden bir haberi okuyunca tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Bu habere göre Trabzonspor, ilk maçta sorumsuzca sahadan atılması sebebiyle mağlubiyeti hazırlayan İbrahim Yattara'yı cezalandırmak yerine sözleşmesini iki sene daha uzatmış ve ücretine de zam yapmış; bu durum diğer oyuncuların moralini bozmasın diye diğer sözleşmelerde de "iyileştirme" yolunu tercih etmişti. Halbuki Trabzonspor'un başkanının maçtan sonra, Yattara hakkında pek de iyi şeyler düşünmediği pek belliydi. Kamuoyu şedid bir ceza beklerken Trabzonspor'un bütün oyuncularını ve özellikle Yattara'yı taltif etmesini bu yüzden çok garip karşıladım.

"Sana ne birader, bu Trabzonspor'un iç meselesidir; isterse cezalandırır isterse taltif eder" denilebilir; bu görüşü de saygıyla karşılıyorum ama Trabzonspor'un bu hazin elenme ile Türk futbolunun itibarını geriletmiş olması, Başbakan'ın tabiriyle hepimizin meselesidir.

O yüzden Futbol Federasyonu'nun ilgili kurullarını göreve davet etmek ihtiyacını duyuyor ve en azından gelecek seneden itibaren lig yönetmeliğine şöyle bir madde konulmasını teklif ediyorum: "Uluslararası futbol karşılaşmalarının ön eleme turlarında dandik rakiplere elenen futbol kulüpleri, bir alt kümeye indirilirler."

Tamam, kabul ediyorum, bu çok sert bir ceza olur ama döviz cinsinden ifade olunan milyonlu rakamlarla profesyonelliklerini idrak eden kişi ve kuruluşların cezasız bırakılması da düşünülemez. O halde bu maddeyi şöyle tâdil edebiliriz: "Uluslararası futbol karşılaşmalarının ön eleme turlarında dandik rakiplere elenen futbol kulüpleri, oynadıkları küme maçlarında dokuz puan kaybetmiş sayılırlar veya bu ceza yerine içsaha maçlarından altısını seyircisiz oynamayı kabul ederler."

Farkındayım, böyle karakuşî hükümleri UEFA kabul etmez, kriterlerine uygun bulmaz, ona da âmennâ fakat adı sanı duyulmadık ülkelerin marangoz, berber ve itfaiyecilerinden oluşmuş amatör ruhlu takımlarına yenilip elenmenin de eski tâbirle bir "vecâ"ı, yani bedeli olmayacak mıdır yani?

Aklı başında futbol yöneticilerinin bu teklifi ciddiye almalarını tavsiye ederim; aksi takdirde bundan böyle her elenmenin ardından futbolcular, "moralimiz bozuldu; transfer bedellerinde iyileştirme isteriz" diye kazan kaldırmaya kalkışabilirler!

Benimkisi de bir nevi vatan hizmeti sadece!


Kaynak (Arşiv)