Korsanlığa övgü
AKP’nin siyasi aklına hayranım, hatta hayranlığım bazen baygınlık raddelerini zorlayıp ürküntü derecesine kadar varıyor. Çelişkileri munisleştirmekte, en savunulamaz ihtimalleri optimalleştirmekte, en kötü ürünleri vitrine koyup çatır çatır satmakta olağanüstü maharet sergiliyorlar. Böyle ‘kesin inançlı’ bir müşteri kitlesine, çölün kumunu, okyanusun suyunu, memleketin havasını –ambalajlamaya bile lüzum görmeden- hem de istediğiniz fiyata, hatta peşin parayla, hatta ‘kayıp-kaçak bedelini’ peşinen alıcıya yükleyerek pazarlamak mümkün. Ne âlâ ticaret. Hayır, saygı filan duymuyorum, bilakis ürküntüden bayılıyorum, arz etmiştim az evvel!
‘Kesin inançlı’ tabirini, müteveffa Eric Hoffer’in aynı adlı kitabındaki (The True Believer) anlamda kullanıyorum. 1951’de yayınlanan kitap, yıllar önce Türkçe’ye de çevrilmişti. Bu lüzumsuz malumatı vermek zorundayım zira ‘kesin inançlı’ tabirini ‘Ehl-i iman’, ‘mu’tekid’, ‘sâdıklar zümresi’ gibi anlayanlar çıkabilir. Hiiç alâkası yok! ‘Kesin inançlılar’, kitle hareketleri içindeki insanın davranışlarını niteleyen bir tabir. Siz bunu kestirmeden, ‘Başka türlü düşünüp davranmasına imkân ve ihtimâl bırakılmamış kişiler’ olarak da yorumlayabilirsiniz. Dileyen, ayrıntısını kitaptan okur.
Bu izahı yapmak zorundayım zira okuyucularımın bir kısmında, ne zaman ironi yapıp yapmadığım konusunda orta şekerli bir kafa karışıklığı yaşandığını duydum. Nükteyi berbad etme pahasına ifade etmeliyim ki, bu manada kesin inançlı olmak makbul bir şey değildir fakat hatırlatayım, ‘kesin inançlılar’ her zaman ekseriyeti teşkil ederler. Takdir sizin: Steve Jobs’un da dediği gibi, ‘It’s more fun to be a pirate than to join the Navy’, yani diyor ki üstad, ‘Donanmaya yazılmak yerine, korsan olmak daha hoştur be yav!’. Donanma; disiplin ve düzen demektir; emir-komuta demektir, düzenli maaş, yemek, emeklilik vs. demektir ve işin en tatlı yanı sen karar vermek için hiç kendini yormazsın; başkalarının, yani komutanların kararını uygularsın; oysa ki korsanlığı tercih edersen kendi kararlarını vermek, sonuçlarına katlanmak, riskini göğüslemek, bedelini ödemek, rotanı çizmek ve her öğünde sofranı kendin kurmak zorundasın. Donanmaya katılmak huzurlu görünse de asıl eğlence ve heyecan korsanlıkta!
Kesin inançlılar donanmaya yazılırlar; elle gelen düğün bayramdır; maaş fena değildir, emeklilik hakkı vardır vb. Tabii bu arada karargâhtan gelen emirleri de yorumlamayı akıldan bile geçirmeksizin yerine getirmenin rûhî lezzetlerinden bahsetmiyorum bile. Mesela, İsrail şeytandır denilirse -ki öyledir!- ; derken velev ki ertesi gün -bilakis melektir ve dahi canımız ciğerimiz, iki gözümüzdür!- denilse –ki öyledir!- o günlük emre dahi itaatin ayrı bir lezzet ve itminânı vardır ki tafsiline mürekkepler yetmez.
Ha, unutuyordum; donanma neferi olmanın en güzel yanı, kendi başına düşünmek ve karar almak için gerekli zihni cihazların ağırlığından artık kurtuluyor olmaktır ki, insan beynini ortalama 1.5 kilo kabul etsek, omurgayla birlikte şöyle böyle 20-25 kiloluk bir avantaja tekabül ediyor; eh az yük değil; hattâ safra!
Hiç de yabana atılmaması gereken ‘lâbis-i libâs-ı katrânî’ Papazın biri demiş ki, ‘İnsanlara vicdan hürriyetinden daha cazip görünen ama bir o kadar da acı veren başka bir şey yoktur… bu onları korkutur çünkü insanlar için hürriyetten çok ağır bir yük”. Tabii, özetleyince tadı kaçıyor biraz sözün. Bu önemli papazı ve ne dediğini merak eden az sayıdaki okuyucu, Dostoyevski’nin ünlü Karamazavof Kardeşler’inde geçen ‘Büyük Engizitör’ faslını tedkik edeceklerdir hiç şüphesiz. Mezkûr papaz ise büyük engizisyoncu ağzıyla konuşan Dosto’dur bittabii. (Arama çubuğuna önce ‘büyük engizitör’ yazılacak…) Dünya edebiyatının en önemli pasajlarından biridir ve gayet tabiidir ki Türkiye’de olup bitenlerle hiç bir alâkası bulunmuyor. Edebi olmaktan ziyade teolojik bir metin ama o kadar basite indirgenerek anlatılmıştır ki okuyan herkes birşeyler anlayabilir. Kesin inançlılar hariç!
Not: İroni filan yapmadım ha; dümdüz!