Kıssadan hikmete yollar gider

Divâneliği ile mâruf Behlül, bir gün Harun Reşid'in sarayına geldi. Hârun'u tahtında göremeyince yerine geçip halife gibi oturdu. Derken saray görevlileri durumu fark edince, "Bre edepsiz deli." diye birkaç tokat atıp yerinden alaşağı ettiler.

Patırtı üzerine hadise yerine gelen Halife, Behlül'ü iki gözü iki çeşme ağlarken bulunca görevlilere "Nedir, ne oluyor burada?" diye sual etti; onlar da, "Ey mü'minlerin emiri bu divâneyi sizin yerinize geçip oturmuş halde bulduk. Edebini takınması için bir iki tane vurduk, ondan ötürü ağlayıp durur." cevabını verince Behlül atıldı,

-Hayır ey halife, ben yediğim tokatlara ağlamıyorum; senin halin için ciğerimi dağlayıp ağlıyorum ki ben ömrümde bir defa bu makâma birkaç dakikalığına oturduğum için bunca dayak yedim. Sen ise her gün burada oturmaktasın ve kimbilir ne kadar dayak yemen gerekecektir!


Ömrünü makam sevdâsı ile tüketenlere kıssadan hisse!

*

Nasreddin Hoca bir gün çift sürmekteydi; derken boyunduruğun kayışı kopuverdi ve işi yarıda kaldı. Hoca hemen boynundaki tülbendi çıkarıp boyunduruğun yerine sarıp sarmaladı ve öküzlere "ho" deyip sabana yüklendi. Bir miktar toprağı sürmeye kalmadı, ince tülbent cayır cayır sökülüp koptu. Hoca hiç aldırış etmeden yırtık tülbendi eline aldı,

-Sen de gördün işte dedi, "kayış meğer neler çekermiş"


Fukaranın hâlinden bîhaberlere kıssadan hisse!

*

Karamanoğlu bir gece şehrin zariflerini, eşrafını, ahbâbını sarayına davet edip çalgılı, mezeli, şaraplı, rakslı bir sohbet meclisi kurmuştu. Meclisin geç saatlerinde içkinin de tesiriyle meclistekilere ihsanlar dağıtıp gönüllerini hoş etmeğe kalkıştı ve bir has köyünü birbiri ardınca onsekiz kişiye, sonuncu olarak da Şair Nizâmi Çelebi'ye armağan etti.

Sabah olunca Nîzâmi Çelebi kapıya dayandı, "Sultanım, emrediniz de dün gece bana ihsan ettiğiniz köyün beratı yazılıp mülknâmesi verilsin!" deyince Karamanoğlu huzursuz olup pişmanlığa düştü, "Hay Çelebi" dedi, "dün gece sarhoş haliyle dilime ne gelirse söylemiş bir herzedir yemişim." diye verdiği sözden caymaya kalkıştı. Nizâmi Çelebi,

-Hâşâ Sultanım dedi, "dün gece her ne dedinse lutf u ihsânın icâbı dedin; lâkin herzeyi şimdi yedin!"


Diliyle başı belâdaki herkese kıssadan hisse!

*

Haccâc-ı zâlim, etrafta şen tabiatı, temiz gönlü ve saf haliyle tanınan Kümeyl Bin Ziyad'ı kendisine alenen hakaret suçuyla yakalatarak, bir hayli eziyetten sonra huzuruna getirtti,

-Sen dedi, filancanın bağında, falan ve filanla oturup sohbet ederken benim adım geçince ya Rabbi, sen onun yüzünü karart, boynunu kes ve kanını dök demişsin; doğru mu bre hain?

Kümeyl korkudan zangıır zangır titreyerek cevap verdi,

-Evet efendim, aynen öyle oldu; bağda otururken tam karşımdaki asma dalının üstünde bir salkım koruk üzüm gördüm; ona bakarak bu sözleri söyledim ki maksadım koruğun ahvali idi, hâşâ emire sövmek değildi!

Haccac nükteden hoşlandı ve Kümeyl'i bağışladı.


Kezâ!

*

Rivayet olunur ki, bir gün Hazreti Ali'nin (ra) huzuruna edepsiz, küstah ve kötü sözüyle mâruf bir adam geldi ve dedi ki,

- Hz. Ebubekir ve Ömer'in halifelikleri esnasında ahali kavga ve nizâdan, husumet ve cinayetten uzaktı. Halbuki senin ve Hz. Osman'ın zamanında günümüz hep dövüş-çekiş, kavga ve ihtilâfla geçmektedir?

Hazreti Ali buyurdu,

-Zira ben ve Osman, Hazreti Ebubekir ve Ömer'in yardımcıları idik; sen ve senin emsâlin ise bana ve Osman'a yardımcı oldunuz!


Gırtlağın dokuz boğum olduğunu unutanlara kıssadan hisse!

*

Tilki av için gezinirken bir keklik gördü ve hemen bir tertip düşünerek onu seyre daldı. Keklik kendisini hayranlıkla süzen tilkiye, "Hey tilki kardeş, böyle hayran hayran nereye bakıyorsun?" dedi. Tilki atıldı, "Ey güzeller şahı, şu senin şehlâ gözlerine, edâlı bakışlarına yandım. Lakin merak ettim, acaba gözlerini kapatınca da böyle güzel ve çekici oluyor musun?"

Keklik güzelliğiyle mağrur gözlerini kapatınca tilki, çenesiyle kekliğin boynunu kavradı. Keklik başına geleni anladı ama son bir gayretle tilkiye,

-Ey bilgili avcı dedi, sana binlerce bravo. Benim gibi bir şahlar lokması, bir padişah yemeği sana nasib oldu; evvela bu nimete şükret de beni öylece ye!

Tilki, "keklik doğru söylüyor" diye düşündü ve şükretmek için ağzını açınca keklik uçup yüksekte bir dala ilişti. Tilki esefle, "Lanet olsun nimeti yemeden şükredene!" diye hayıflandı. Keklik de, "Lânet olsun uykusu gelmeden gözünü yumana!" cevabını verdi.


Bu kıssanın hissesini düşünmek okuyucuya!

*

Kıssalar Lamiizâde Abdullah Çelebi'nin "Latifeler" isimli eserinden derlenmiştir.

AKLINIZDA BULUNSUN:

MÜZİĞİMİZ KÜLTÜRÜMÜZ; ÇARŞAMBA AKŞAMI SAAT 19'DA, TRT 2'DE

O gün ve saatte TRT 2'yi açıyorsunuz; İncilâ Bertuğ ile Mehmet Güntekin'in birlikte yaptıkları "Müziğimiz Kültürümüz" adlı program yedide başlıyor. Program, Türk musikisinin kültür ve tarih boyutu üzerine karşılıklı konuşmalarla yürüyor ve konuyla ilgili eserler hemen oracıkta canlı canlı icrâ ediliyor.

Klasik musikimiz, klasik kültüre âşinâ olunmadan anlaşılacak derecede yalınkat bir sanat değil; her üstün kıymet gibi tadına erişmek için insandan emek taleb ediyor. Program, bu hususta isteği ve niyeti olanların merakını tahrik etmek ve onlara yol göstermek için birebir.

Mehmet Güntekin, hâli-hâzırda yaşayan en iyi erkek icrâcılardan biri. Sadece icracı değil, sözü, sohbeti, kültürü ve etvârı ile bir İstanbul beyefendisi. Ramazan boyunca Tv5'de yaptığı harikulade iftar programlarından sizlere söz edemeyişim içimde ukde kaldı.

Programın yapımcısını tebrik ederim; TRT 2'de güzel şeyler oluyor.


Kaynak (Arşiv)