Kıssa
Kadim Şark'ın niçin "kıssa"yı tercih ettiği üzerine gereğince kafa yorulmalıdır. Kıssa hem söyleyiş tarzı, hem öğretim metodu, hem de tahlil biçimi olarak Batılı tarzda dikkat çekici bir surette ayrılıyor; ilk tabakası hikaye, ikincisi hikmet, üçüncüsü tahlil. "Kıssa"yı anlamadan şark'ın derununa girmek mümkün değil.
İftara yakın saatlerde ve imsakı takip eden vakitlerde kendimi İbnü'l-Cevzi'nin "Kitabu'l-Ezkıya"sı, yani Zekiler Kitabı ile ağırlıyorum; eser iki ciltten müteşekkil, ikinci cildi "Ahmaklar Kitabı"; her iki cildi de baştan sona kıssa, nükte, garip, hoş ve güldürücü hadiselerle lebaleb. Önceleri, "Acaba hicretin 6. asrında Müslümanlar neye gülüyorlar, neyi ahmaklık nişanesi sayıyorlar?" merakıyla eğildiğim kitap, bir kere daha hatırlattı ki, zeka ve ahmaklık nitelik değiştirmeden süregelen iki beşeri kategoridir. Kitabu'l-Ezkıya'dan beğendiğim birkaç kıssa ve kısa nükteyi sizlerle paylaşmama müsaade eder misiniz?
Evvela "Efendimiz"den bir tespit: "Aklının sağlamlığını bilmeden, kişinin Müslümanlığına hayran olmayınız." Ardından Ebu Zekeriya'dan bir rivayet: "Kişi cennetten aklı ölçüsünde zevk alır." (s. 9-12)
Bağdad'ın köprü tarafında iki ama dilenci vardı. Dilenirlerken "Ali için!" diğeri ise "Muaviye için!" derdi. İnsanlar da onları destekler ve ikiye ayrılırdı. Desteklediklerine fazla verirlerdi. Akşam olduğunda dilenciler bir araya gelerek bu şekilde topladıkları paraları aralarında paylaşırlardı. (s. 112)
Zulümüyle maruf Haccac, kendisini tanımayan bir köylüyle konuşuyordu. Ona dedi ki,
-Ey köylü, Haccac hakkında ne dersin?
-Zalim ve haindir!
-Öyleyse onu Abdülmelik'e (halifeye) niçin şikayet etmedin?
-Allah ona lanet etsin; o daha zalim ve hain biridir!
Derken maiyeti etrafına toplanınca köylü Haccac'ı tanıdı. Haccac köylünün ata bindirilmesini emretti. Köylü hemen atını Haccac'a doğru sürerek,
-Ey Haccac dedi, aman bu konuştuklarımız aramızda kalsın ve sakın kimse öğrenmesin!
Bunun üzerine Haccac güldü ve köylüyü serbest bıraktı.
Taassubun ne kadar körleşebildiğini anlatan müthiş bir kıssa:
Harici terörünün kol gezdiği devirde Vasıl bin Ata, beraberindeki insanlarla yolculuk ederken bir Harici ordusu ile karşılaştılar. Vasıl, yanındakilere şöyle tembihte bulundu: "Hiç kimse konuşmasın, sözü bana bırakın." Hariciler mutad üzre bu topluluğu kendilerine muhalif Müslümanlar addederek katletmeye kalkıştıklarında Vasıl onlara, "Biz müşrikleriz ve Allah'ın kelamını işitmeye geldik." cevabını verdi. Bunun üzerine Hariciler yumuşadı, içlerinden birisi Kur'an okumaya başladı. Bitirince Vasıl, "Allah'ın kelamını işittik, şimdi bize nasıl güvende olacağımızı ve İslam'a nasıl gireceğimizi bildirin." dedi. Bunun üzerine Hariciler gereken malumatı verdikleri gibi, Vasıl'ın da aralarında bulunduğu topluluğun kendi mıntıkalarında güvenle seyahat etmesine izin verdiler. (s. 126)
Uyanık birisi, imama uymuş namaz kılıyordu. Bir ara imam takıldı ve sürekli olarak "euzü" (taşlanmış şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım) çekmeye başladı. Bu hal epey devam edince arkadaki şöyle müdahale etti:
-Şeytanın ne günahı var birader; sen okumasını bilmiyorsun! (s. 147)
Adamın biri, bir tufeyli (otlakçı) ile yola çıkar. Acıktıklarında adam tufeyliye,
-Git biraz et satın al, deyince tufeyli, "vallahi yapamam" cevabını verir. Adam gidip eti aldıktan sonra,
-Bari eti doğra, diye ricada bulunur; tufeyli ise, "vallahi bu işlerden anlamam" diye işi geçiştirir. Adam eti pişirmek üzere ocağa koyar,
-Kalk şu eti karıştır bari.
-Vallahi beceremem, üstüme-başıma dökerim.
Nihayet et pişer, adam yemeği sofraya koyar ve hayli imalı bir ses tonuyla, "buyur yiyelim" davetinde bulununca tufeyli şöyle cevap verir:
-Vallahi sana çokça muhalefet etmekten utanıyorum, diyerek sofraya kuruluverir. (s. 178)
Bir emirin maiyetindeki danışmanlardan biri, bir ara küçük abdeste sıkışarak dışarı çıktı. Dönüşte emir, "neredeydin?" diye sorunca danışman şöyle cevap verdi:
-Görüşümü düzeltmeye gitmiştim efendim!
İbnü'l Cevzi, Zekiler Kitabı (Kitabu'l-Ezkıya)
Çev: Enver Günenç, Şule Yayınları, İst., 1998, 224 s.