Kırmızı kitap meselesi

Ben bizzat ve şahsen dinlemedim; bir haber sitesinde gördüm, oradan iktibas ediyorum. Sayın başbakanımız kendisine güyâ, “Üstadım, reisicumhur seçilirseniz bu paralel yapıyla mücadeleyi devletin kırmızı kitabına koyduracak mısınız?” mealindeki soruya şöyle cevap vermiş, -Buraya giren bir mücadele.

Çünkü bu, ulusal güvenliğimizi tehdit eden bir yapıdır. Ulusal güvenliğimizi tehdit eden böyle bir yapı tabii ki onun içinde yerini alacaktır. Bununla mücadele devletin öncelikli görevleri haline gelmiştir ve bundan sonraki süreç bu mücadele de çok daha farklı olacaktır. Ben Cumhurbaşkanlığına çıktığım andan itibaren bu işi böyle kendi akışı halinde asla bırakmam, takipçisi olacağım. Çünkü benim milletim adına canım yanmıştır, bunu bilen birisiyim. Ama diğerlerinin tuzu kuru, onun için onların böyle bir derdi olamayabilir. Ama bizim derdimiz var, çünkü ülkemizin geleceği, sorumluluğu üzerimizde olacaktır. Ülkemizin birliği, beraberliği, bütünlüğü, cumhurbaşkanının bir nolu görevidir. Bu görevi de bir kenara bırakmamız mümkün değildir.

Siyasetin dilini anlamak için vaktiyle birkaç kitap karıştırmış biri olarak izninizle bu paragraftaki önemli hususları madde madde tercüme etmek isterim:

1- Evet, paralel yapıyı kırmızı kitaba koyacağım. Kesin!

2- Çünkü kırmızı kitap nedir? Kırmızı kitap, devlet büyükleri unutmasınlar, sık sık açıp okusunlar diye milli güvenliği ilgilendiren şeysilerin yazıldığı mahrem bir risâledir (Mesajı aldınız değil mi; yok size bandırol-mandırol; su yok su!). Vaktiyle iktidar olunca imza karşılığında bizim de elimize tutuşturmuşlar idi de, ilk fırsatta içinde ne var diye açıp baktığımızda Aaa demiştik… Yahu tıpkı ben ve arkadaşlar!.. Öyle yani…

3- Peki, kırmızı kitabın tarihini anlatayım: Bu iş bizde Milli mücadeleyle başlar. O zaman milli mücadele düşman kuruluşlar vardı, inkılap tarihinden hatırlarsınız, klasiktir canım: Mavri Mira, İngiliz Muhibleri, Wilson Prensipleri, Kürt Teali, Teali-i İslam vb. Cemiyetleri vesaire. Bunları unutmayalım diye bir kenara yazarken zamanla gelenek oldu ve iyi de oldu çünkü devlet dediğiniz düşmansız kalamaz, kalmamalı. Netekim Mavri Mira, Wilson prensipleri kaybolunca bu defa büyüklerimiz Komünistlik bir, irtica iki nâmında iki dayanıklı düşman icad ettiler. Hayli idare ettik bunlarla; iyi buluşlardı ha! Ha ne diyordum, ben ve arkadaşlar irticâ başlığı altında kitaba girmiş idik; hamdolsun altı ay evvel Ulusalcı bir takım kankalarla yaptığımız gizli pazarlık neticesinde listeden çıkmış bulunuyoruz.

4- Kırmızı kitaptan irticayı çıkarınca orası birdenbire çok boş kaldı. Hani kırk sene bıyık bırakır bir gün tıraş ederseniz de afedersiniz orası pek sakîl bir şeymiş gibi dımdızlak durur ya?.. Baktık böyle bir boşluk var, dolsun diye paralel yapıyı koyacağız inşallah nasib olursa..

5- Cumhurbaşkanı olacağım demek, olmak istiyorum demektir; bu ise ortada henüz garantili bir durum yok demektir ve bu yüzden çok endişeliyim ve belli etmemeye çalışıyorum. Ayrıntıya girmiyorum.

6- Canım yanmıştır derken aynen öyledir fakat milletim adına canım yanmıştır demek daha şık duruyor. Niçin benim canım yanmıştır da diğer bazı tuzu kuru arkadaşların canı yanmamıştır; bunların heep farkındayım ve seçilince onların da hakkından geleceğim birer…

7- Onların böyle derdi yok; kimdir onlar; geçenlerde grupta da ifade olundu. Bazı arkadaşlar, oooh, uydudan maç seyreder gibi, önlerinde leblebi çekirdek tarafsız ve ferah seyrediyorlar süreci. Benim canım yanmışsa, onların çıkıp, “Bana ne, bana ne; bizim canımız yanmadı ki; sizin canınız yanarken bize de haber verseydiniz belki bizim de bilistifade canımız yanardı” şeklinde şeyler söylemeleri fevkalade manidardır, ayıptır. Onları da yazacağım kitaba… Nasib olursa ilk seçimde o arkadaşlar artık olmayacak aramızda!


Kaynak (Arşiv)