Kimse kızmasın; konu Sivasspor!
Bu yazıyı hemşehrilerime, özellikle bütün sezon boyunca "hocam bir Sivasspor yazıyı yazmayacak mısın?" diye beni manevi baskı altında inleten Hürdoğan Gazetesi'nin spor müdürü Abdullah Yiğit'e borçluyum. Sevgili Abdullah'ı her defasında "hele bir şampiyon olun, düşünürüz" diyerek savdım; ama anlaşılan gençler bu defa işi ciddiye almış olmalılar ki, ligin bitimine haftalar kala 3. Türkiye Ligi'nin 2. Grubu'nda şampiyonluklarını açık ara ile ilan ediverdiler.
Kutlu olsun; darısı birinci lige!
Sivaspor, 1967 yılında o zamanki Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak'ın gayretleriyle kurulan İkinci Türkiye Ligi'nin "Beyaz Grubu"na dahil edilerek futbol kariyerine başladı ve aynı sezonun beşinci haftasında gittiği Kayseri deplasmanından neredeyse bir vagon dolusu futbol kurbanı ile dönünce, Sivas için futbol, artık futbolun ötesinde şeyler ifade eden bir kavram haline geldi. O meş'um günün kanlı hatırasını sadece Sivaslılar değil, Türk kamuoyu da uzun zaman unutamadı.
Kayseri-Sivas maçının sarsıcı ve feci sonucuna rağmen Sivas'ta futbol heyecanı zaman zaman küllense de hiçbir zaman sönmedi. 82-83 sezonunda 2. ligde artık tutunamayarak amatör kümeye düşen Sivasspor, o tarihten sonra bir daha ikinci lig yüzü göremedi. Futbol seyircisi azaldı. Takım, her sezonda ölüp ölüp dirilerek o yıllarda kurulan 3. ligde tutunma mücadelesi verdi. Sanki Sivassporla birlikte Sivas'ta şehrin ruhu da inkıraza yüz tutmuş gibiydi. Bu vakıanın en yakın şahidi olarak kendimi gösterebilirim: O meş'um maçta canını zor kurtaranlar arasında bulunan bu satırların yazarı, 70'li yıllarda ateşli bir Sivasspor taraftarı iken 80'li yıllarda sezonun ilk maçlarını seyrettikten sonra stadyuma uğramaz olmuştu. Belki biraz ayıp kaçacak ama itiraf etmem gerekiyor; son dört seneden beri 4 Eylül Stadyumu'na hiç yolum düşmedi.
Sivasspor, geçen pazar günü ikinci lige merhaba derken, eminim ki bütün Sivaslılar'da, bu başarıyla birlikte Sivas'ın makus talihinde bir dönüm noktasının açılacağı yolunda bir iyimserlik duygusu uyandırdı. Anadolu'nun en hızlı göç veren illerinden birisi olan Sivas yıllardan beri beşeri ve iktisadi açıdan kan kaybına uğramaktan kurtulamıyor. Şehirde üretim sektörü, az sayıdaki iyi niyetli gayretlere rağmen yüz ağartıcı bilançolar vermiyor. İşsizlik, iktisadi boyutlarını hiçe indiren bir maneviyat yıkıcılığı ile şehrin üstüne kabus gibi çöktü. Bunlar da yetmezmiş gibi 2 Temmuz 1993'te vuku bulan o müthiş fitne, Sivas'ı bir günde bütün dünyanın gözünde bir kabus şehri haline getiriverdi. Necib Türk medyasının da himmetiyle bir cürüm beldesi gibi gösterilen Sivas'a tez zamanda devlet bile sırtını dönüverdi. Komşu illere bahşedilen iktisadi ikramlar Sivas'tan esirgendi. Pek çok otomobil sahibi, plakalarındaki 58 rakamından çekinir oldular. Şehrin fiziki çehresi düzelirken, şehir ruhu, yediği o dramatik darbe ile sersemledi.
Sivasspor'un üçüncü ligin çamurlu ve tozlu sahalarında 17 sene debelendikten sonra ikinci lige çıkması biz Sivaslılar için, bir manada şeytanın bacağını kırmak anlamına geliyor. Son seçimlerde çıkaracağımız milletvekili sayısı 7'den altıya düşmüş olsa bile bu yıl Türkiye'de sekiz 3. lig takımının daha yaşayacağı bir saadetin sekizde birinde ortak olmak bizi ümitlendiriyor. Bu başarıyla birlikte şehir ruhunun soğuk külleri arasında yeniden kıvılcımların parlamasını ümit ediyoruz.
Bütün mesele şurada: Sivasspor şampiyon oldu ama Sivas hala 3. ligde debelenip duruyor; bu şehri yeniden birinci lige çıkarmak için bütün Sivaslıların sahaya inmesi, antrenmana başlaması, üstüne düşeni yapması ve dersini "kaytarmadan" çalışması gerekiyor.
Sivasspor'dan bu kadar; gerisini kendimiz halletmeliyiz!