Kılıçdaroğlu'dan 'uhrevî siyaset' açılımı!

Beş gün memleket gündeminden uzakta kalmak, zihin sağlığı üzerinde güzel bir kaplıca tedavisi etkisi yapıyor.

Evliya Çelebi Balkanlarda Sempozyumu dolayısıyla Makedonya Cumhuriyeti'nde önemli temas ve incelemelerde bulunmaklığım iktiza etti bir süre - bu 'temas ve incelemelerde bulunmak' tâbirine bayılıyorum. Pek çok önemli adamın hayat hikâyesinde böyle ibâreler vardır; meselâ, "Felân olguları yerinde izledi", "Filan yerlerde gözlemlerde bulundu, araştırmalar yaptı" gibi yuvarlak ifadeler, kişinin -hep de yurtdışında olur böyle yarım-yamalak ilmî faaliyetler!- esasen o kişinin çoğu zaman şurada burada aylâk aylâk gezinip durduğunu, ara sıra bazı eğitim programı ve sertifika kurslarının önünden geçerken kurum tabelasına dikkat kesildiğini gösterir. Benimkisi de o hesap; temaslarda da bulundum, incelemeler de yaptım; özellikle Balkan köfteciliğinin esrârı ve Boşnak kol böreğinin muhtelif versiyonları üzerinde çok kafa yordum, çok derin tesbitlerde bulundum!

Memlekete bir döndük; a, devrim olmuş; Kemal Bey bir kaafile gazeteci arkadaşa, ileri demokrasi semineri veriyor. "Yahu öğreneyim, yaşım genç, tahsilin sonu yok" diye videoyu seyretmeye başladım. Gazeteci arkadaş, "Dört bacağı vardır, miyav miyav der" makaamında miniminnacık, güzel ve kolay bir soru yuvarladı Sayın Kılıçdaroğlu'na; sesinde şirinliğin bütün cilveleri:

-Amerika'nın bir kazasını sorayım efendim, peki, Pensilvanya ile ilişkileriniz nasıl, okyanus ötesi ile?

Ekrandaki bayan gazeteci sunucu, "Artık şirinliğin bu kadarına canlar dayanmaz; bu ne kadar güzel bir espri, ne kadar zekîce bir gönderme" diye düşündüğü için olsa gerek "Hah hah hah" sesleriyle bu mânidar sualin çağrışımlarını, istihzâ renkleriyle süslüyor. Kemal Bey mutlu, ne de olsa dostlar arasında. "Pensilvanya" göndermesi ile neyin ve kimin kasdedildiğini ânında kavradığını gösteren zarif bir gülümsemeyle konuya giriş yaptıktan sonra diyor ki:

-İstediğimiz şu, hiçbir cemaatin belli bir partiye angaje olmasını yani siyasallaşmasını istemeyiz; kendi içlerinde eğer uhrevî olarak bir araya geliyorlarsa hiç itirazımız yok (...) ama siyasallaşmayı onların belli bir siyasal partiye destek vermesini doğru kabul etmiyoruz...

Dostlar meclisinde hazır bulunan gazeteciler, Sayın Kılıçdaroğlu'nun demokrasi ve siyaset konularına getirmiş olduğu bu çok önemli doktriner açılımın pek farkında olmadıkları için olsa gerek, mest ü bîtâb, besim-i mütebessim bir halde üstâdı dinlemekteler. Yahu devrim oluyor devrim! Hiçbirinin aklına şöyle mâsum bir sual yöneltmek gelmiyor meselâ,

-Sayın Kılıçdaroğlu, söylediklerinizden herhangi bir cemaatin dünyevi şeylerle değil de, sadece "uhrevi", yani yani ahiretle ilgili meselelerde yoğunlaşmaları gerektiği anlaşılıyor. Bu durumda "Cemaat" kavramının zihninizdeki sosyolojik karşılığını restore etmek ihtiyacı duyuyor musunuz? Cemaat kavramına getirdiğiniz yasaklayıcı sınır, doğrudan siyasetle uğraşan diğer "Cemaat"leri de, yani siyasi partileri, sendikaları, dernekleri, sivil toplum kuruluşlarını da kapsayacak mıdır; daha da önemli olmak üzere meselâ zaman zaman politik beyanlarda bulunan derneklerin, meselâ Alevî sivil toplum kuruluşlarının duruşunu da yanlış buluyor musunuz? Siz hâlâ, tek parti devrinin bütün küflü kavrayışını yansıtan "Siyasetle ancak siyasi partiler ilgilenir; CHP varken başka partiye de lüzum yoktur" çizgisinde mi durmaktasınız? Bu durumda bir partiye kayıtlı olmadığı halde siyasi davranış gösteren, hatta ayıptır söylemesi seçimlerde oy kullanan vatandaşları da kınama kapsamına alacak mısınız?

Pensilvanya imâsı yapılınca gevrek gevrek gülmeyi biliyorsunuz; peki, sosyoloji biliyor musunuz sevgili meslektaşlar; siyaset biliminden haberdar mısınız; yakın dönem Cumhuriyet tarihi; AB'nin siyasi kriterleri, hatta dünya nereye gidiyor geyiği filan?

Kızmayın canım, "Uhrevî" bir çerçevede dalga geçme hakkımı kullanıyorum sadece...


Kaynak (Arşiv)