Kesintisiz "zırai" mücadelenin yıldönümü

28 Şubat hadisesi, bugün 8 yaşına basıyor. Sevimsiz bir hadisenin sevimsiz yıldönümü.

28 Şubat'ın asker aktörleri arasında belki, "vaktinde bu işi yapmasaydık, şimdi Meclis'te cübbe ve sarıktan geçilmezdi" diye düşünüp övünenler vardır; mümkündür. Meselelerin aslında ne idüğünden ziyade nasıl göründüğü ve algılandığı önemli. 28 Şubat müdahalesi olmasaydı, devletin çatısından başlayarak bütün uzuvları ve nihayetinde gündelik hayatın unsurları, bir daha dönülmemek üzere irticâ'ın kara rengine boyanır mıydı? Askerlerin siyasete müdahale etmesindeki vahim usûl hatasının ötesinde müdahalecilerin, Türkiye'de irticâdan haz etmeyen kişi, topluluk ve kurumların kaale alınmamasından her zaman müşteki oldum. 28 Şubat'ın mimarları, "biz olmasak..." mantığının doğruluğundan hiç şüphe etmediler; "biz olmasak irticâ gelir, yerleşir ve bir daha asla gitmez". Peki, bu toplumda irticâdan sadece ordu mensupları, CHP ve yüksek mahkeme üyeleri mi rahatsızlık duyar? Bu tahmin, sıradan insanların tepki göstermeyeceğini, "gelen ağam, giden paşam" diye her oldu-bittiyi kabulleneceklerini de varsaydığı için küçültücüdür. Aynı şey 27 Mayıs Darbesi için de geçerlidir; darbe yerine, 1961'de genel seçimlerin yapılması beklenerek sıradan insanların göstereceği tepki beklenemez miydi meselâ?

Ben, "Türkiye'de irticâ ve irticâi güçler yoktur" diyecek safdillerden değilim; teşhisim farklı. Sözlükteki karşılığı ile irticâ bal gibi vardır ama daha ziyade mevcut olması gerektiği için mevcuttur. Cumhuriyet tarihinin seksen senelik serencâmı, "irticâî tehlike" faktörü ciddiye alınmadan özetlenirse pek şaşıbeş, inandırıcı olmayan ve sıkıcı bir hikâye teşkil eder. "Olması gerektiği için mevcuttur"dan kasdım bu. CHP'nin bugünkü haline bakınca, neyi kasdettiğim daha iyi anlaşılabilir: CHP tek başına bir "şey" değil, daha doğrusu varlık sebebini izah edemiyor. Bir siyasi kuruluş olarak ne heyecan verici bir programı, ne bir gelecek vizyonu, ne de inandırıcı bir ideolojik yörüngesi var. Deprem çadırı gibi, CHP de Cumhuriyet ve onun temel değerleri ağır tehdid altına düştüğünde işe yaramaya, hatırlanmaya başlıyor. Uzun tahlile gerek yok: CHP siyasi hayatımızın "yangın köşesi"dir; sair zamanda ne işe yaradığını kimse bilmez; kıymetinin takdir edilmesi için yangın çıkması gerekir!

O halde irticânın gerekliliği, CHP'yi de aşan bir kapsamda ihtiyaç halini alıyor; peki, her şeye rağmen irticâi görüntüler, elâlemi tatmin etmeyecek kadar cılız, güdük ve pısırıksa, yani şu yangın bir türlü çıkmazsa ne olacak? Bu soruya cevap vermesi gerekenler açısından sual muzır ve artniyetli olarak değerlendirilirse hiç şaşmam zira onlara göre irticâ yabani ot gibi bir şeydir; varlığı konjonktüre bağlı değildir. Kendiliğinden hâsıl olur; çünkü bu topraklar -ne demekse?- her daim "irticâa meyl-i mahsus", yani gericiliğe tabii eğilimi olan bir yapı gösterirler; onlarla her sene muntazaman mücadele edilmesi, tarım bitkilerine zararlı otların yolunması, ilâçlanması ve en mühimi asla gaflete düşülmemesi gerekir. Bir sene mücadeleye ara verirseniz, ertesi sene iş işten geçmiş olabilir. Bu muvacehede 28 Şubat hadisesi, hayli zamandır zıraî -pardon "irticâî" mücadeleye ara verilmesinin sonucudur. Risk büyük olunca, karşı tedbir de büyük olmuş, demokrasiye balans ayarı çekilmiş ve tanklar bu yüzden yürütülmüştür.

28 Şubat'ın alelusul değil, hakiki "mürtecî"ler üzerindeki tesirini kaydetmeden geçmeyelim; "ikiyüzlülük" desek haksızlık etmiş olur muyuz? Olmayız! 28 Şubat, her olağandışı müdahale gibi patoloji üretti; Türkiye'yi biraz daha sahicilikten uzaklaştırdı ve maske endüstrisine rağbet kazandırdı.

Yoksa hamam o hamam; tas yine o tas!


Kaynak (Arşiv)