Kendine bürokrasi
Genelkurmay Başkanlığı, gördüğü lüzum üzerine 15 Şubat tarihinde bir basın açıklaması yayımladı. Bu açıklama, Genelkurmay’a bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın tamamen meşrû bir kuruluş olduğu ve kanundışı bir eyleme katılmadığı hakkındaydı.
Açıklamayı okuyanların verilen bilgiden tatmin olup olmadıklarını bilmiyorum; bende bıraktığı izlenim daha ziyade kafa karışıklığına yol açtığı biçimindeydi. Meselâ Özel Kuvvetler ile ilgili iddiaların kaynağı şöyle açıklanıyor Genelkurmay tarafından: “Gündeme getirilen iddiaların kaynağı, 2007 yılında dönemin MİT Müsteşarı tarafından Devletin ilgili makamlarına elden sunulan isimsiz ve imzasız ihbar mektuplarıdır. Bu mektuplarda yer alan iddialar 2007 yılında incelenmiş, ancak herhangi bir işleme gerek görülmemiştir.”
Bu ifadede “devletin ilgili kurumları” kavramı belirsiz; kim, hangi kurum? Ayrıca bu iddiaları kim incelemiş ve niçin herhangi bir işleme gerek görmemiş? Bu gibi konular çok müphem geçiyor. Oysaki “Özel Kuvvetler” diye adı geçen kuruluş hakkında TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na intikal eden belgeler vahim iddialar taşıyor ve “Devletin ilgili makamları vaktiyle bunları inceledi, ciddi bulmadı.” yolundaki izahat yetersiz kalıyor.
Açıklamada Özel Kuvvetler Komutanlığı hakkındaki iddiaları TBMM Komisyonu’nun işleme koymadığı da belirtilerek, komisyona verilen belgelerin usulsüz şekilde basına sızdırılarak dedikodu yapıldığı ileri sürülüyor.
Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın ilginç bir tarihi var: 1952… Bu tarih Türkiye’nin NATO’ya girdiği tarih: 18 Şubat 1952... Hususi ve Yardımcı Muharip Birlikleri adıyla kurulan örgüt 1970’te “Özel Harp Dairesi”, 1992’de ise şimdiki adını, yani “Özel Kuvvetler Komutanlığı” ismini alıyor.
NATO’nun o yıllarda İtalya’dan başlamak üzere üye ülkelerde, kamuoyuna gizli özel harekât daireleri organizasyonuna girdiği biliniyor. İtalya’daki Gladio örgütü, kanun güçleri karşısında hesap vermişti ve bu durum Avrupa Parlamentosu’nun karar tasarısına şu cümleyle yansımıştı: “Avrupa Topluluğu’na üye pek çok ülkede gizli, paralel istihbarat ve silahlı operasyon örgütlerinin 40 yıldır var olduğu Avrupa hükümetleri tarafından ortaya çıkarılmıştır. 40 yıldır bu örgütlerin demokratik kontrolden kurtulduğu ve NATO ile işbirliği halinde ABD gizli servislerince yönetildiği anlaşılmıştır.”
Son aylarda güneydoğu mıntıkasında zor harekâtlara katılan Özel Kuvvetler’in kazandığı başarıların, yarım asırlık tarihi içinde karıştığı şaibeli olayların önüne konularak, şüpheli kokuların yükseldiği bir kabın ağzını kapatmak doğru değil. Her safhada şeffaflığa, doğru bilgilendirilmeye ihtiyacımız var.
Genelkurmay, devletin köklü bir teşkilatı. 2007 yılında başlayan darbe teşebbüsleri döneminde bu minval üzere başka basın açıklamaları da hatırlıyoruz. Genelkurmay, hizmet etmekle görevli olduğu toplumu doğru bilgilendirmek hususunda genellikle çekimser ve ketum davranmayı tercih etti, ordu geleneklerini ve kurum içi dayanışmanın icaplarını yerine getirmeye itina gösterdi. Nitekim yakın zamanlara kadar süregelen davaların aydınlatılması konusunda Genelkurmay, ilgili mahkemelere kendisinde mevcut ve saklı bilgileri aktarmakta isteksiz davranmıştı.
Ordu yönetiminden, verdiği hizmetin ayrıntıları ve niteliği hakkında toplumu şeffaf ve doğru tarzda bilgilendirmesini bekleme hakkına sahibiz. Toplanan deliller reddedilemeyecek noktaya gelene kadar, “Kol kırılır yen içinde kalır” yaklaşımını savunan Genelkurmay’ın, “bizatihi kendi varlığı”na değil, topluma hizmet vermesi gereken her kurum gibi demokratik prensiplere itaat etmesi gerekiyor.
Özel Kuvvetler hakkında yapılan açıklama doyurucu değildir; şüpheleri ortadan kaldırmak yerine muğlaklığı koyulaştırıyor. Ordunun, toplum nezdindeki itibar ve güvenilirliğini, ancak, her birimiyle hukuka saygılı ve demokratik esaslara itaatkâr bir yaklaşımla koruyabileceğini söylemeliyiz.