Kavanozun kapağı
CHP’yi iflâh etmeyen derdin teşhisi açık; bu kadarcığını bilmiyor olamazlar ama bilmek başka, icabını yerine getirmek başka.
Hadise şu: CHP kendini hâlâ İstiklâl Harbi’ni derleyip toparlayan ve kazanan, Cumhuriyet’i kuran ve bir seri inkılâbı yapan siyasi heyetin devamı zannediyor. İşte Sayın Kılıçdaroğlu’nun, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nı biz kurduk, imam hatip liselerini biz kurduk” cümlesi, bu zihin karışıklığının en net fotoğrafıdır.
“Siz ayrı dünyaların insanlarısınız yavrum” klişesinin ses tonlarıyla ifade etmek isterim ki, meselâ benim açımdan bugünkü CHP ile Mustafa Kemal Paşa’nın 1923 senesi sonbaharında kurduğu Halk Fırkası’nın arasında organik veya fikrî bir alâka bulunmamaktadır. Sadece bu yanılgıyı besleyen iki unsurdan bahsedilebilir: Altı ok’a parti bayrağı ve sembolü olarak hâlâ itibar edilmesi ve Atatürk’ün İş Bankası’ndaki önemli hisselerini temsilen banka yönetim kurulunda iki CHP’li üyenin bulunması; ki vaktiyle Sayın Kılıçdaroğlu da CHP’yi temsilen banka yönetim kuruluna atandığı için bu meseleyi iyi bilir.
90 yıl önceki CHP ile şimdiki partiyi aynı kuruluş zannetmek şöyle bir tesir yapıyor: CHP, -hangi hükümet olursa olsun farketmez- şöyle aslanlar gibi gürleye gürleye bir seçim kazanamadığı için iktidardakilere, Demirel’in tâbiriyle “Fuzuli şâgil” nazarıyla bakıyor ve “Devleti kuran parti biz isek, şimdiki hâlimizi neyle izah edeceğiz?” sorusuna makul bir cevap bulamıyor. Bu çelişkiyi farkettikçe iç ağrıları nüksediyor, aksileşiyor ve nihayetinde sözü getirip “Diyanet İşleri’ni de, imam hatipleri de biz kurduk”a bağlıyor.
Bu kadar tefâhurun arkası şöyle gelmeli değil miydi oysa: “İstiklâl Mahkemeleri’ni de biz kurduk, Takrir-i Sükûn Kanunu’nu da biz çıkardık, muhalif partileri de biz kapattık, basına da biz sansür uyguladık, çok partili hayatı da biz engelledik vesaire”. Bu defterleri açmanın ne mânâsı var bilmiyorum; işbu mâzi, kalbimizde bir yara olup zırt-pırt kurcalanmasında fayda yoktur. Şimdiki CHP’nin yapması gereken şey, (teşhisin tedavisine geçiyorum şu an itibarıyla), tek parti devrinin CHP’siyle ilgili bütün eylem ve hatıraları redd-i miras eylemektir; aksi takdirde adama, “Kur’an kurslarını, medreseleri kapatmasaydın imam-hatipleri kurmaya da gerek kalmazdı evladım” derler; ardından, “Madem açacaktın onca sene niçün bekledin de ahaliyi cenazesini kaldıramaz hallere düşürdün be kızan?” diye çıkışırlar; akabinde, “Bu kadar dinibütün ve ehl-i secde idiniz de minarelerde niçün yıllarca Türkçe ezan okuttunuz be yavrum” derler ve bununla da yetinmeyip, “Diyanet’le, Genelkurmay Başkanlığı’nı aynı gün, aynı kanun içinde kurmanın esprisi neydi, biz kaçırmışız, şunu bir baştan anlat a kuzum” diye hesap sorarlar. Bu sual ve sitem faslı uzar gider ve bugünün CHP’si, dünün CHP’sinin icraatlarına -sanki pek matah şeylermiş gibi- sahiplendikçe partinin akıntı çağanozu gibi niçin yan yan yürüyerek iktidara uzak kalması tabiileşir.
Anadolu’da “Ölü bizim, Allah rahmet eylesin!” özdeyişiyle imâ edilen bir durumla karşı karşıyayız. CHP’nin Tek Partili yılları yaşandı bitti, artık bir tarihi hatıradır. Bugünün Türkiye’sine ve siyasetine bir tarih hatırası olmaktan başka katacağı bir zenginlik yoktur. Bu elîm hatırayı El Dorado’nun efsanevi altın madeni imiş gibi durup durup işletmeye kalkışmak en başta şimdi CHP’yi müşkül duruma sokuyor. “Müşkül” sıfatını tercih edişim ise sırf nezaketimden. Meselenin bir de, “Biz demokrasiye o kadar sahip çıktık ki hiçbir siyasal idama, hiçbir darbeye evet demedik. Sanki biz darbe yanlısıyız, yok böyle bir şey” faslı var ki, o kavanozun kapağını hiç açmamak daha doğru.