Kastanyet
Berat kandili akşamı, güneş battı batacak; kerâhet vakti sularındayız. Yer: Halka açık bir bahçe. Bahçe dediysem tevazuumdan. İsteyen koruluk da diyebilir (nitekim diyorlar). Koruluğun adı bu devr-i dilârâ-yı cumhuriyye'ye pek muvafık sayılmaz fakat diğer cihetten "yiğit nâmıyla anılır" fehvâsına göre bilinmesinde pek mahzur görmüyorum:
Fethi Paşa Korusu. Kimdir bu Fethi Paşa, sakın eski başvekillerden olmasın diye soruşturdum; değilmiş: II. Mahmud devri ricâlinden Tophane Müşiri Ahmet Fethi Paşa; aynı zamanda II. Mahmud'un dâmadı imiş. Merhumun CHP'li vârisleri, koruyu vaktiyle belediyeye bağışlamışlar; Allah razı olsun.
Konuyu dağıtmayalım, Boğaz gören masalar çoktan tutulduğu için havuzbaşı civarında bir yere oturup iki çay söyledik; meğer burada düğün, nişan gibi faaliyetler de yapılırmış. Oturduğumuz yerin ne kadar stratejik bir mevkii olduğunu az sonra fark ettik; sağımızda düğün, solumuzda nişan merasimi.
-Yahu dedim, bugün Kandil değil mi? Kandil. Ee?
"Ee"si yok. Sağ tarafımızda, Rumeli dolaylarından tornistan edilmiş "Abim damat oluyor, sıra bana geliyor" havasıyla coşan düğüncülere sol taraftan oynak bir Kürt halayıyla omuz titreten nişancı takımının ayak uydurduğu müzik refakat etmekte. Müesseseyi yönetenler ses cihazlarını iyi ayarlamışlar; herkes kendi âleminde eğleniyor, biz orta yerde nâzik ve terbiyeli garson arkadaşların getirdiği çayı yudumlamaktayız.
O gün mehtap gümüş bir sini gibi parıldamakta; çaktırmadan tutulmanın başlayıp başlamadığını kestirmekteyim. Kalk da bak Abdülhak Şinasi Bey; tam senin anlattığın gibi bir gece Boğaziçi'nde...
Bu arada düğüncü ve nişancı ekip, oyun havalarını değiş-tokuş ediyorlar; derken yakınlardaki bir câmiden akşam ezanının ilk cümleleri duyuluyor. İnsanı uykusundan edecek kadar kötü değil ama eh, orta derecede (iyi ezan dinlemek isteyenler Venedikli Emetullah Gülnûş Valide Sultan Camii civarına mekân tutmak zorundalar!). Müzik kesiliyor. Masalarından kalkıp köşede, ağaçlar arasına gizlenmiş küçük bir mekâna doğru yürüyenler var; merak bu ya, "n'ooluyor, yoksa bu dinciler buraya da mı mescid açtılar" diye yükselen taharri merakımı zaptedemiyorum. Evet, yanılmamışım; bu bir mescid! Üstelik hemen yan kısmında hanımlar için yer de tahsis edilmiş...
Ruhumun seküler tarafı, "Yahu bir insanın hayat tarzına bu kadar da müdahale edilir mi, yazıktır" diye homurdanırken, aynı vicdanın Müslüman kanadı, "Vakti geçirme oğlum; mis gibi mescid, gir içeri" diye baskı yapıyor (hangi tarafın galebe ettiği saded harici!) Çıkıyoruz, a müzik yine başlamış, düğün, dernek yine kurulmuş, sünnetlik kostümlü keratalar ortalıkta fink atmakta. Kandil gecesi bu kadar tenezzüh yetişir deyip döndük. Otopark görevlisi memleketlim çıktı, efendi bir çocuk (toprak!). Az önce üç-beş kişi koruluğu ayrı ayrı yerlerden tutuşturmaya kalkınca yakalamışlar; iki taş bir baş anlattı.
Ertesi gün gazeteyi açtım; Edibe Sözen'e veryansın! Ne yapmış Edibe Hanım? "Gençliği Koruma Kanunu" taslağı hazırlamış. Tasarının "okullara ibadethane" faslı, laikçi amcaların tadını kaçırınca AK Partililer, "Başörtüsü kanunu fiyaskosundan sonra yeniden okka altına gitmeyelim" diye Edibe Sözen'i kovmaktan beter bir açıklama ile alenen dışlamışlar. Gazetenin biri fırsatı kaçırmayıp "kastanyet"leri takarak "Sözen ABD'ye kaçtı" başlığını patlatıvermiş.
Lâf çok, yer az ama âgâh olunuz; yukardaki düğün, ezan, mescid faslını lâf olsun diye koymadık oraya. Fethi Paşa Korusu'ndaki gazinonun bir kuytuluğunda mescid açıldı diye, millet fevc fevc Müslüman oluyor değildir. İsteyen çiftetelli oynuyor, dileyen de namazını edâ etmekte. Kavga, dırıltı yok fakat yekdiğerinin hakkına saygı var, edep var. Laiklik dediğiniz de esasen "edep"tir zaten.
Edeb'den söz açıldı da, gam değildir "Edibe" hanım; yiğitlik taymingini hesaplamakta bir türlü ayar tutturamayan partiniz sizi kovmaktan beter ettiyse, gönlümüzdeki yeriniz her daim mahfuz ve muazzezdir.