Karavana!
Âkıl insanlar, çözüm sürecinin halkla ilişkiler dalı, bir nevi magazin çalışması. Magazin derken aşağılayıcı, değer düşürücü bir mânâdan ziyâde meselenin tatlı ve mûnis bir çerçevede topluma tanıtılmasını, arzını kasdediyorum.
Lâzımdır, süreçle birlikte bu projeyi de desteklemek gerekir. Âkıl insanlar bir arabulucu heyeti değil; hükümetin kendilerine söylediklerinden fazlasını telâffuz etme hakları yok; dolayısıyla âkıl insanlar üzerinden hükümeti tahkire yeltenmek, siyasetin çaresizlik boyutu.
Magazin tarzında, büyük çoğunluğa hitab eden bir şekilde halka seslenmenin propaganda değeri farkedilmiş olmalıdır ki, esasen kendisini “Arabesk mektebi”nin “Ferdici” sınıfından, cerbezeli bir Ferdi Tayfur hayranı olarak tanıdığımız bir muhalefet lideri, yine aynı üslûpla heyetin sanatçı üyelerine ekşi bir lisanla verip veriştirdi. Halkla ilişkiler açısından taktik doğruydu ama nezaketle hatırlatmak isterim ki, metin kötüydü. Yeşilçam perdesinde herkesin onda kendi bacısını, ablasını gördüğü, “İyi kadın” tipini tam 50 yıldan beri başarıyla canlandıran Hülya Koçyiğit’i eleştirirken tercih ettiği, “Bu hanımefendi çözümü mü, yoksa filmlerindeki sahneleri mi anlatacaktır?” cümlesinin imâ ettiği mânâyı bu toplum kabul etmez, gönlü elvermez. Yanlış hedefe, kötü bir cümleyle yapılan bu isâbetsiz atış karavanadır. Kezâ Lâle Mansur’u “enteresan filmler” çevirmek, Yılmaz Erdoğan’ı Feriştah Yenge üzerinden yaralamak, Kadir İnanır’ı “Tatar Ramazanlık”ın hakkını vermemekle suçlamak, birbirinden berbat halkla ilişkiler çalışmalarıdır ve bu derece berbat imâları aynı A4 sayfası üzerinde biraraya getirmeyi başaran metin yazarı bir hayli zaman dinlendirilmeye müstehak gibi görünmektedir.
Orhan Gencebay’ı kasden kurulan, “Sadece şarkılarıyla bilinen Sayın Gencebay, neden bahsedecek, sadece dil yarasıyla mı durumu kurtaracaktır?” cümlesi ise ayrıca değerlendirmeyi hak edecek kadar vahim derecede müzikolojik sığlıkla mâlul görünüyor. “Sadece şarkılarıyla bilinen” ibâresinden ne anlamak gerektiğini bilmiyorum; belki de vaktiyle imkânı varken niçin iktisat doktorası yapmadığı veya boş zamanlarında niçin halk eğitimin trikotaj kurslarına katılmadığı gibi haklı eleştiriler ihtivâ etmektedir bu cümle; ne var ki Orhan Gencebay, sadece bilinen besteleriyle hitab ettiği topluma borcunu fazlasıyla ödemiş, üstelik alacaklı duruma geçmiş bir sanatçıdır. Türk musikisinde 60’lı yıllardan başlayarak yeni bir çığır açtı, milli kültürümüze lâfla değil, birbirinden değerli ve kalıcı besteler üreterek büyük katkıda bulundu; “Baba”dır. Siyâsi görüşünü beğenmeyebilirsiniz; bu size Gencebay’ın sanatına ve bestekârlık vasfına dil uzatma hakkını vermez.
Magazin diliyle proje tanıtmanın da ona muhalefet etmenin de hoş görülebilir bir tarafı var, elbette “latif” kalmak kaydıyla. Toplumun sevdiği, sanatçılara sırf çözüme aktif destek verdikleri için hiç de nâzenin olmayan bir dille eleştirenlerden onlar gibi sanat yapmalarını, film çevirmelerini, senaryo yazmalarını, beste yapmalarını, te’lif eser vücuda getirmelerini beklemek haksızlık olur ama en azından şu mâsum soruya âkıl bir cevap vermelerini isteyebiliriz:
‘Böyle barış olmaz, ülkeyi karpuz gibi bölüyorsunuz’ anafikriyle süreci eleştirme hakkınıza saygı duymamız için en azından sizin çözüm için nasıl bir usul teklif ettiğinizi bilmek isterdik. O zaman eleştirileriniz daha inandırıcı olurdu. Orhan Baba gibi beste yapamayacağınız, Yılmaz Erdoğan gibi senaryo yazamayacağınız, Hülya Koçyiğit gibi çok başarılı bir sanatçılık kariyeri yapamayacağınız mâlum; öyleyse soruyu en iyi çalıştığınız yerden soralım: Bir siyâsetçi olarak “çözüm” için karihânızda saklayıp da kimselere çıtlatmadığınız fikir nedir Allah aşkına?
“Dil Yarası” böyle bir şeydir; anladınız siz onu... [email protected]