Karar senin eey necib milletim!
Kum saati hızla boşalıyor. 11 Ağustos sabahı manzara netleşecek. Türk halkı esas itibarıyla otoriterleşme ve karamsar bir gelecekle demokratikleşme ve daha ümitvar bir yarın arasında bir seçim yapacak.
Otoriterleşme eğilimleri ağır basarsa yeni “başkan!” ilk iş olarak, halktan aldığı buz gibi vekâletle kendisi için daha güvenilir, icabında en sert toplara bile kafasını sokan, mûtemedler arasından bir kabine seçerek, içlerinden en yırtıcı gördüğünü başbakanlığa tayin edecek ve aynı gün itibarıyla Marmaray’ı yapan şirkete bu defa Köşk’le Meclis ve partiyi birbirine bağlayan yeni bir tünel sipariş edecek. Tünel masrafları mümkünse kamu hazinesinden, değilse havuz fonundan finanse edilecek.
“Grup” zaten, liderin gözüne baktığı için eli mecbur; bastıracak güvenoyunu. Yeni kabine, seçim korkusu yüzünden pek ileri gidilemediği için gizli ajanda halinde kalmış antidemokratik kanunlarını peşpeşe Meclis’e sevk edecek ve muhtemelen bir torba kanun içinde KCK’lılara üç tuğlu vezirlik, PYD’ye diplomatik dokunulmazlık, Öcalan’a sadrazamlık, PKK’lılara gâzilik ve nihayet Kuzey Kürdistan’a “istiklâl-i tâmme” bahşeden tasarılar da torbaya tıkılıp adına ‘çözüm’ denilecek.
Tabii bu esnada sıradan bir gelişme daha yaşanacak ve eski Cumhurbaşkanı yuvasına dönüş için dilekçe verecek; elbette üyeliğe kabulü için partisinin yetkili kurulları bir mahzur görmediği takdirde! Hemen ardından parti içinde yeni kurultay fiskosları basına sızmaya başlayacak. Aylardan beri gelene ağam gidene paşam diyerek parti içindeki yerini korumaya çalışan ve yutkunmaktan gına getiren eski C. Başkanı’nın dizginleri ele geçirip geçiremeyeceğini, meşhur tabirle boş havuza atlayıp atlamadığını nihayet görebileceğiz.
Naçiz tahminim, havuzun o esnada bakım ve oranım çalışmaları için boşaltılmış olacağı merkezindedir.
Bu durumda kaçınılmaz olarak, “öyleyse biz de kendi havuzumuzu kendimiz yaparız” arayışları hız kazanacak. Sinema tabiriyle parti içinde ‘dövüş sahneleri’ başlayacak. Kadri bilinmeyenler, “ben zaten işlerin iyi gitmediğini görüyordum” diyenler, sonraki seçimlerde yeniden aday gösterilme ihtimalini zayıf görenler ve üç döneme takılanlar gücünü sınama fırsatı bulacak. Türbülansa kapılanlar, öteki arkadaşları tarafından “Hain, dönek, çıkarcı, paralel, fesat ve muhtemelen casus ve faiz lobisinin adamı” diye suçlanacak. Milletin adamı, parti ve bürokrasi üzerindeki eski hakimiyetini korumak için tüneli vızır vızır kullanmaya başlayacak. Havuz medyası lakabının iticiliğinden yılan gazeteci takımı, “Milletin medyası” namı altında ‘başkan’dan bahsederken “Her yerde hazır ve nâzır, uyumuyor, gömlek bile değiştirmeden milletin işlerini gözetmek için leyli ve’n-nehar çalışıyor” diye güzellemeler kaleme alacaklar.
Ha, demokratikleşme eğilimi terazide ağır gelirse mühim bir şey değişmeyecek; Çankaya’ya bu defa anayasa ve kanunlara saygılı, yetki ve sorumluluklarını müdrik, ağırbaşlı ve ağzından çıkanı kulağı duyan bir insan gelecek. Başbakan, zaten YSK fermanıyla görevinden ayrılmamış olduğu için koltuğunu koruyacak fakat bir “fors”u kalmayacak. İlk iş Çankaya’ya çıkıp yeni CB’nını kutlaması gerektiği halde bu sıkıcı formaliteyi erteledikçe erteleyecek. Derken parti içinden yükselen, “Olmadı aga, başaramadın; ben söylemiştim; çok aşırı gittin” yollu tenkid ve istihzalara katlanmak zorunda kalacak velakin sekiz aydan beri freni, direksiyonu ve geri vitesi olmayan bir kamyon durumuna düştüğü için ağırdan almayı da gururuna yediremeyecek. Artık PKK’lılara verilen sözün bir hükmü kalmadığı için bir yanda Atsızcı çizgide çok sert bir milliyetçilik ve edebiyatına sığınırken, “Rahmetlinin kadrini bilememiş, bühtân etmişiz, çok pişmanım, paralelcilerin kumpasına geldim” diyerek bu defa Recep Pekerci çizgide bir Kemalizm’e yelken kıracak ve ilk seçimde muhalefet partilerini küçük lokmalar halinde doğrayıp ocaklarına incir ağacı dikme hülyalarına kapılacak...
Karar senin eey necib milletim; şu yeni dönem, tamamen senin eserin olacak!