Karanfil çiçek açtı
Balkondaki kokulu karanfil fidesi dün iki yerden çiçek açtı; pembe beyaz ve kırmızı.
Çiçekçilerdeki hormondan çıldırmış katmer katmer fiyaka döktürenlerin ne değeri var? Tam bir senedir bu günü bekliyorduk ve işte geldi. Anneleri onlara hergün tatlı sözler söyledi, hatırlarını sordu, suladı, şımarttı, ihtimam gösterdi; halbuki o güzelliği söndürmek, beş paralık bir bıçakla iki saniyede mümkün.
Adamın biri, “Kötülük her zaman erdemden daha kolaydır” demiş, “çünkü hep kestirmeden gider”. İnsanları korkularından boğazlayarak yönetmek, öldürerek itaat ettirmek, barışla ve sözle iknâ etmekten daha kolay. IŞİD'ci takımı ‘dâvâ'larını İslâm'ın güzelliklerini anlatmaya hiç yeltenmedi bile; birkaç kelle kesme videosu hepimizin kanını dondurdu, kaskatı kesildik.
Bir başka adam, “İnsanoğlunun kötülükleri saltanat sürer, erdemleri ise suya yazılır” demiş. Kötülüğün erdeme galebesi karşısında ne yapabilirsiniz ki? Sabırla, emekle biriktirilen iyi şeyler ne yazık ki dayanıksız. Savaşlar, barışlardan daha uzun ömürlü. İslâm tarihi bile, umumi tarihin içinde bir pırıltılı bir istisnâ teşkil edemiyor. İyiler her savaşı kaybediyor; politikacılar, silah tüccarları, kaatiller her savaşı kazanıyor. Demokrasinin zayıf karnı; kendisini dejenere edenlere yapısı icabı tahammül ederken düşmanlarına hukukun üstünlüğünden faydalanma hakkı tanıyor; onlara aynı usulle cevap verdiğinizde ise demokrasi artık başka bir şey oluyor.
Demokrasi, kokulu karanfil gibi nazlı, onun kadar değerli bir şey...
PKK ve sair avâneleri, en iyi bildikleri ‘sanat'ı icra ediyorlar; silahlı şiddet ve propaganda. Bildikleri en güzel şarkı bu ve bu şarkı tek notadan ibaret; şiddet! Nitekim son saldırılarıyla demokratik ve barışçı siyaseti seçen en yeşil uzuvlarını da fena dipçiklediler. HDP, kavga ayırayım derken fena dayak yiyen saftirik vatandaşlar gibi birdenbire etkisizleşti. Silah sesi, herhangi bir tartışma cümlesinden daha öncelikli, daha ‘anlaşılır' çünkü.
Bu toplumun önüne şehit cenazelerini sıraladığınız zaman tabii olarak kimyâsı bozuluyor ve öngörülen tepkiler veriyor. Öfkenin, acının, çaresizliğin ümüğüne çöktüğü insanlara ayrıca siyasi vaaz vermeniz gerekmez; intikamın dilini herkes anlar. Canı yanmış insanlar döviz paritesine, hukukun göçertilmesine, dış politika rezaletlerine bile aldırış etmez kısa vadede. Ona bir suçlu gösterirseniz hemen inanacaktır ve bu esnada yargıyı işletmek insanlara abartılı bir fantezi gibi görünür.
Biz bu ayak oyunlarına gelecek bir toplum muyuz? Elbette ki öyleyiz! Bizi korkularımızdan tutarak kolaylıkla yönetebilirsiniz. Recmedilecek birini bulursak din ü vatan aşkıyla infaza katılırız. Bu esnada kötüler ise en büyük desteği, gösterilene, söylenene hemen inanan kalabalıkları kendi safında görmekten alır.
Öyle zora getirildik ki, hani halimize merhamet edip, lütfen ve keremen hükümet kuracak olsalar, ‘Sırası mıydı; daha acımız bile soğumadı' diyecek derecede öfkeliyiz. Maksat da oydu zaten faslını tartışmıyorum, kötülüğün bu kadar kolay ‘zafer' kazanabilmiş olması canımı acıtıyor. Değerler sistemimiz alt üst, paramparça. Burnumuza geçirilen terör halkasını her çekiştirdiklerinde, başka hiçbir şey düşünmeyecek kadar canımız yanıyor geride kalan herşeyi unutup değersizleştiriyoruz.
Unutma ey halkım, lütfen hatırlamaya çalış; eğer vaktiyle birilerine istedikleri 400'ü vermiş olsaydın, bugün çok başka bir gündemimiz olacaktı. O gün çoğumuz saçmaladık ve cezasını evlatlarımıza ağlayarak ödüyoruz. Kurgu bu kadar basit.
Kokulu karanfil neyimize bizim, demek yok; bu zevki tattırmayacağız onlara. İnadına râyhalı, inadına pembe-beyaz...