Karadeniz'e dair
Şimdi yine bazı zehir hafiye okuyucular, yazıyı bitirdikten sonra, "hımm, evet bu adam yine çaktırmadan hükümeti destekliyor" diye kafa sallayacaklardır; canları sağolsun!
Hadise şu, Fiskobirlik'e mal satan fındık üreticileri Başbakan'ın konuşmasından memnun olmamışlar. Başbakan, geçen pazar günü Ordu'da konuşurken üreticiler, "Fiskobirlik'ten paramızı alamadık; söyleyin de ödesinler" şeklinde talepte bulunmuşlar. Başbakan da, "Fiskobirlik'in devletle ilgisi yok ki" demiş. Sintine hizasından sola mail bazı gazete yazarları bunun üzerine yarım ağızla, "fındık üreticisine yazık değil mi; üç-beş trilyon atsanız ne iyi olurdu!" mealinde arslan sosyal demokratlık yapıyorlar ve demeye getiriyorlar ki: "Hükümet Fiskobirlik'i ele geçirmeye çalıştı ama başaramadı; şimdi acısını çıkarıyor".
Tesadüf; Başbakan'ın konvoyu, Ordu'nun tam göbeğinde trafiği felç ettiği dakikalarda orada idim. Konvoy rezaletinden kurtulunca mola verdiğimiz benzinlikte, iki yüz gram fındığa dünyanın parasını isteyen marketçi, "fındık altın gibi ağabey" diyordu. E, biraz iktisat okuduk elbette; üretici fiyatı ile son satış değeri arasındaki tabii farkı ihmâl etmiyorum. Fındık fiyatı dibe bile vursa, tüketiciye aksetmiyor nedense.
Fiskobirlik, olması gerektiği gibi Ecevit hükümeti döneminde devletle bağlarını sona erdirmiş ve bir nevi bağımsızlığı kazanmış. O günlerde mevcut 94 trilyon borcu da hükümet bir kalemde silmiş (yani vergilerimizle kötü yönetilen fındık politikasını finanse etmişiz), yetmemiş; şimdi de Destekleme Fiyat İstikrar Fonu'ndan yine para istiyorlar, Başbakan da vermiyor, "gidin yöneticilerinize söyleyin, bankalardan borç bulsun" diyor.
Tamam, Başbakan asabi, gergin filan ama şu söylediğinde haklı. Dileriz ki beyt'ül-mâldeki millet parasının her santimini aynı mantıkla esirger, kaynaklarımızı çar-çur ettirmez.
Gelelim Karadeniz sahil yolu projesine.
Perşembe, Fatsa civarında halen trafiğe açık bulunan eski yoldaki rezilliği çekince sahil yolu projesinin kıymeti daha iyi anlaşılıyor; bu proje Karadeniz'in atardamarı mesâbesinde hayati ve önemli; bunu tartışmaya gerek yok ama yolun kıyı şeridini takib etmesi, yerleşim yerlerinin şehirle ilgisini koparmış durumda. Rize daha şimdiden Samsun'un akıbetine uğramak üzere görünüyor. Karadenizli, "kırk satır mı, kırk katır mı" dayatmasından daha beter bir, "ya yol, ya tabiat zenginliği" çelişkisi ile yüz yüze kalmış. Vaktiyle sahil hattını izleyen karayolu, kötü örnek teşkil etmiş olmalı ki, Karadeniz dağlarının güney yamaçlarını sahile bağlayan şehir bağlantıları bir ulaşım tercihi olarak iyice ihmal edilmiş, deniz ulaşımı alternatifi ise hemen hiç düşünülmemiş. Artık çare yok, sahil yolu projesi bitirilecek ve yerleşim yerlerinin denizle ilgisi kopma noktasına gelecek.
Tabiata müdahale etmek bedel ödemeyi gerektiriyor. Dağın yüzüne yol açarsanız heyelan başlıyor ama her nevi hareketlilik de artıyor. Tabiata hiçbir müdahale karşılıksız kalmıyor: Tabii güzellikleri turizme açınca kirlenme ve kötü yapılanmayı durduramıyorsunuz. Trabzon'un doğu yakasındaki güzelim tepeler kötü inşaat blokları ile berbad edilmiş, karşıdan bakınca akla ve zevk-i selime aykırı bir manzara oluşturuyor; tıpkı Borçka'da Çoruh kenarındaki dik tepelerin eteğine, kim bilir hangi "fennî heyet"in müsaadesi ile kondurulan beton bloklar gibi. İnşaatı devam eden muhteşem Borçka barajının kazandıracağı enerji ile daha şimdiden bozduğu tabii dengeleri hangi terazinin kefesinde tartabilirsiniz? Bu zorlu açmazları çözmek dünyanın her yerinde zorların zoru; belki bir itidal noktası yakalamak mümkün ama acil ihtiyaçlar itidale müsaade etmiyor.
İtidal kolay değil; emek ve feragat cinsinden bedel ödemedikçe ele geçmiyor.