Kar tatili

“Elazığ’da kar tatili; ayrıntılar geliyor.” Haber bu kadar, ayrıntılar yolda imiş, geliyormuş. Ayrıntıya ihtiyacım yok. Böyle şiirli bir başlığın altını, vaktiyle kar tatilinde okulu tatil edilmiş her talebe doldurabilir.

İşte orada; odanın soğuğundan yorganın sıcaklığına büzülmüş başınızı doğrultup, sırf birkaç dakika daha uyuyabilsinler diye ses çıkarmamaya çalışarak sobayı tutuşturan annelerin karaltısı... Yağlı çıranın, çakan ilk kibrit fosforunun kokusunu aldıktan sonra perde aralığından bir müjde gibi serpiştirip duran kar sesiyle uykunun son barikatlarını yıkarak her şeye rağmen doğrulan çocuk keyifsizliği... Odayı bütün hacimleriyle adım adım kuşatan soba sıcağının verdiği neşe, yayvan ağızlı enine çizgili kalın su bardağındaki açık çayın, kuzinede kızartılan iki dilim bayat ekmeğin sıradan tadındaki olağanüstü lezzetler. Kolalı önlük yakasının narin boynunuzu hoyratça kesmesine aldırış etmeden giyinip kuşanmak, yün çorap, lastik şoson, bere, muşamba çanta... Tam kapıda anneye son bir ümitle ilticâ,

-Çok kar yağıyor, okullar tatil edilmiştir bile, gitmesem...

Ama çocuğum, tatil olsaydı duyardık değil mi? Haydi bakayım, bak herkes yollarda. Besmele çek, çatı altlarından yürüme, faytonlar geçerken dikkatli ol. Allah zihin açıklığı versin, haydi uğurlar olsun!

Kaşlara kadar indirilmiş bere, gözlere kadar çekilmiş kaşkol yüzünden güç belâ görebildiğiniz yarım metre karla örtülü sokaklarda taze karları gıcırdatarak bastığınız her yere şosondan kırtişli istampa izleri bırakarak yürümek. Havada kar kokusu, taze kar kokusu... Kızarmış burnunuzun üstüne gelip konan ilk kar tanesinin bir müddet direndikten sonra erimesi. Burnundan lokomotifler gibi buhar fışkırtarak kendine bir yol bulmaya çalışan bîçâre fayton atlarına merhamet. Boynunu, yakasına ham koyun postu geçirilmiş hantal, kirli ve ağır paltonun içine çekerek günün ilk nasibini aramaya çıkmış faytoncuların keyifsizliği.

Okula birkaç kilometre kala, dedikodu tadında havada uçuşan ilk güzel haberler, “Tatil olmuş, boşuna yürümeyin, okullar tatil” Haydi canım, belki de yalan söylüyorlar. Yürümeli. Nihayet okul kapısında dikilen hademenin tâ uzaklardan bile okunan vücut dilindeki müjde: “Gidin, gidin, okullar tatil.” Peki kaç gün? Bir gün bile iyidir, iki âlâ, üç aliyyülâlâ! Ah valiler; eğitim komisyonunu toplamaya bile lüzum görmeksizin re’sen verdiğiniz bir kararla şehrin cümle mekteplerini tatil ettiğiniz gün çocuklara bahşettiğiniz sevincin tadını bilseydiniz her günü tatil eder, aldığınız çocuk dualarıyla arşa yükselirdiniz, kesin!

Eve dönüş... Kardan kanatlarla eve doğru ağır ağır süzülmek demek daha doğru. Tam üç gün tatil ilan etmiş vali paşamız. En az üç gün kar yağacak. Sokaklar, bacalardan kürünmüş kardan geçilmez olacak. Gazeteler, trenler yollarda kalacak; gelmese ne çıkar! Kızakları çıkaracağız derme çatma odunlukların bir köşesinden, üstüne kötü bir post parçası çakacak, paslı çelik tellerini karlara sürtüp ayna gibi parlatarak mahallenin en yokuşlu sokağına alı al moru mor seğirteceğiz. Kızlar bile kızak şenliğine can atıp annelerine mızmızlanacaklar. “Tarhana, al beni arkana!” Üç beş kızak katar gibi dizilip gerçekten rüyaya doğru kayacaklar. Kızaklar devrilecek, koynunuza karlar dolacak. Elleriniz, burnunuz, ayak parmaklarınız mosmor kesilecek soğuktan, aldırmayacaksınız. Ardından ikiye bölünüp kartopu harbine gireceksiniz; ilk takım ruhu, ilk savaşkanlık dersleri, ardından elbirliği ile kardan adam inşaatı. Söyünmüş kömürden göz, takma diş, palto düğmesi. Buruna takılacak havucu kim kaybetmiş ki çocuklar bulabilsin; salkım saçak damlardan sarkan buz kıyamet gibi.

Buydunuz, dondunuz, feriniz kesildi, nihayet eve sığındınız ama hemen ıslak çorapları çıkarıp morarmış ayaklarınızı sobaya uzatmayın ha; fena sızlar! Biraz sabır, işte tarhana çorbası geliyor; yanındaki mercimekli bulgur pilavı ile lâhana turşusu mudur yoksa?

Kar tatili ha; kadrini bilin küçük Gakkoşlar sizi!


Kaynak (Arşiv)