Kaptanlık, açık denizlerde belli olur!

Zaman zaman çoğumuzun içinden geçen ama genellikle seslendirilmeyen bir şüpheyi irdelemenin vakti midir?

Bir deneyelim:"Sistem"in genellikle yargı aracılığı ile Recep Tayyip Erdoğan üzerine odaklanması, sadece Tayyip Erdoğan'ın talihsizliği ile izah edilebilir mi? "O kadar talihsiz bir adam ki, onun hayatında bu tür aksilikler hep birbirini takib ediyor; bir yandan eski davalarından aklanırken diğer taraftan hakkında yeni iddialar gündeme geliyor!"; kamuoyunun ortak yargısı üç aşağı"beş yukarı bu merkezdedir. Zaten Tayyip Erdoğan da, "bunca dert ve meşakkatle uğraşmak sizi yormuyor mu?" şeklinde formüle edilebilecek muhayyel suale, "Vallahi yorulmadım; zerre kadar bıkmadım. Her zorluğu bir nimet, her engeli de bir fırsat olarak görüyorum." şeklinde cevap veriyor. Bu cevapta, haksızlıklara uğramaktan ötürü mukavemetini asla kaybetmeyen birinden ziyade, kendisine yönelen husumetle güçlendiğini hisseden bir insanın rahatlığı var bana göre. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin son kararı, Tayyip Erdoğan'ın resmi statüsünde sadece 12 saatlik bir aksamaya yol açtı ve bu vesileyle bir başka garip gelişmeye daha şahit olduk: Anayasa Mahkemesi'nin, anayasal kurumlar içindeki itibarı hiç bu kadar zedelenmemişti; sağcı"solcu, muhalif"muvafık bütün çevreler mahkemeyi eleştirmekte yarışa girdiler ve mahkeme, sanki kendi kararı ile mahkûm olmuş gibi bir intibâ hâsıl oldu; buna mukabil Tayyip Erdoğan, bir "parti pikniği" atmosferinde cereyan eden Kurucular Kurulu toplantısından zahmetsiz bir zafer kazanmanın gururuyla çıkarak uçağa atladığı gibi Davos'a hareket etti.

Eğri oturup doğru konuşalım; AKP'nin seçim başarısında Tayyip Erdoğan'a yönelmiş resmî husûmetin payını kim inkâr edebilir? Zincirleme davalar, Erdoğan'ı, en azından seçmenlerinin nazarında bir mağdur, hatta yarı aziz mevkiinde bir demokrasi havarisi haline getirdi. Şaşırtıcı bir değişiklik olmazsa, yakın gelecekte Erdoğan'ın benzer nitelikte dava talepleri ile yargı platformuna çekilmesi gayretlerinin devamı kimseyi şaşırtmayacaktır...

Yargı kararlarına karşı saygılı olmak, demokrasi ahlâkının temel icaplarındandır; ancak bu saygı, vatandaştan yargıya doğru yönelen tek yönlü bir hürmet akışından ziyade yargının karar kalitesiyle bizzat inşa etmesi gereken itibardan kaynaklanmalıdır. Tayyip Erdoğan aleyhine açılan davaların teknik ayrıntısına girecek değiliz; ama kamuoyu nezdinde hâsıl olan intiba, davaların açılış sebebine gölge düşürecek niteliktedir. Yani bu süreç boyunca zihinlerde, davaların iddia makamlarını hayli müşkil mevkie düşürecek bir dizi husumet ibrâzından başka bir şey kalmamış olması hiç de hoş değildir ve yargı uzvunun yüksek bürokratları, demokrasinin ve hukuk devletinin geleceği nâmına bu sevimsiz izlenimi ortadan kaldırmak için bir otokritiğe muhtaç gibi görünüyorlar.

Yargı da, aynı devlet gibi kendini ve fonksiyonlarını devam ettirmek için hiçbir şahsa ve zümreye ihtiyaç duymayan bir kavram olarak kabul edilebilir; ne var ki, hem devletin, hem yargının şimdiki zaman içinde elle tutulur, gözle görülür kişiler tarafından fonksiyonunu sürdürdüğünü biliyoruz. Kişileri düşünerek kurumlar hakkında genel yargıya varılmaz ama kişilerin bazen bağlı oldukları kurumların "mehâbet"ini haleldar edecek tutumlar içinde görünmeleri mümkündür. Ne devlet, ne de yargı varlık sebebini bizatihi kendilerine atıfta bulunarak meşruiyet kazanamazlar. Sıradan insanların devletin veya yargının koruyucu kanatları altında kendilerini güvende hissedebilmesi için, kurumların kitaba uygun tarzda işlemesi gerekir.

Tayyip Erdoğan'a gelince, bugüne kadar "yargı kararıyla sâbit olduğu üzre" vahim bir cürüm işlemediği halde bu kadar kovuşturmaya mâruz kalmasının inşâ ettiği 'mağdur ve muzaffer' görüntünün desteğiyle hayatının en güzel günlerini yaşıyor olmalıdır; eğer açılması muhtemel yeni davalardan da aynı suhûletle sıyrılmayı bilirse onu birkaç ay içinde başbakan olarak göreceğiz ve galiba hayatının en mühim imtihanı o zaman başlayacak. Seçmenleri de dahil herkes, bugüne kadar bir potansiyel halinde kendisini hissettiren siyasi performansını ancak o günden sonra ölçme fırsatı bulacak.

Teşbihte hatâ görülür mü bilmem; Tayyip Erdoğan şimdiye kadar hep tatlı sularda seyredip avlanan talihli bir kaptan görüntüsü çizdi. Ümid ederiz ki yeni bir davalar silsilesine mahal bırakmadan devletin dümenine geçer ve siyasi ehliyetini fırtınalı sularda da isbat eder.


Kaynak (Arşiv)