Kapitalizm'in ve Duygu Asena'nın 'Kadın'ı keşfi
Gazeteci ve yazar Duygu Asena'nın ölümü üzerine arkadaşları ve sevenleri, ardından dikkate değer yazılar kaleme aldılar; bu yazıların ortak konusu, Asena'nın Feminist harekette öncü isimlerden birini teşkil etmesi ve kadın kimliğinin sadece kamuya açık alanlarda değil, geleneksel aile yapısı içinde de belirginleşip, eskiye göre daha serbest bir ifade imkânına kavuşmasında etkili olmasıydı. Övgüde abartıya kaçıldığı da oldu; bir hanım gazetecimiz hızını alamayıp yazısının başlığına, "bize sevişmeyi öğretti" ibaresini koydu; kimileri onu Jan Dark'a benzetti; "Kadının adı yok" isimli kitabının, Türkiye'de kadın hareketinin en önemli metinlerinden birisi olduğu ileri sürüldü.
Duygu Asena, Türkiye'de "laikçi" dünya görüşünün inşâsına katkıda bulunan bir isim olarak önemsenmeyi hakediyor ama fikirlerinin isabeti ve bu fikre şahsi ilâveleriyle değil; sadece bu fikirleri yüksek sesle tekrarlaması ve Türkçe'ye tercüme etmesiyle. Laikçiliğin kadına bakışındaki eksikleri, bir mânâda Duygu Asena'nın adaptasyonu tamamladı; bu dünya görüşüne göre kadın herşeyden önce kendini keşfetmesi ve önemsemesi gereken bir varlıktır. Onun kimlik hakları erkeklerle aynı, hatta çok daha baskındır. Modern kadın, geleneksel toplumun kendine revâ gördüğü rolü reddetmeli, erkeklerle aynı alanları ve hakları paylaşmalıdır vb. Cumhuriyet'in başlangıç yıllarında kadın, medeni kanunla seçme, seçilme, miras, ticaret, memurluk gibi haklar kazanmış ama inkılapların fiilen şehirlerde yaşayan bürokratik çevrede sınırlı kalmasıyla geleneksel rolünden sıyrılamamıştı; esasen bu inkılaplar "feminist" bir muhteva taşımıyordu; Duygu Asena, kanunla kazanılmış hakların, fiilen kullanılmasına modellik teşkil etmesiyle kendi misyonunu buldu ve bu mânâda üzerinde durulması gereken bir isimdir.
"Bu misyon netice itibariyle hayra vesile olmuş mudur", sualini ayrıca ele almak gerekiyor.
Kadın hareketinin dünya çapında geçerlik kazanması, zannedildiğinin aksine Amazon ruhlu Jan Dark'ların fedakâr eylem ve çalışmalarıyla değil, Kapitalizm'in globalleşmesi, yeryüzünü kaplaması sayesinde mümkün oldu. Buna kısaca uluslararası şirketlerin kadını keşfi de diyebiliriz. Tüketim sürecinin aksamaksızın devam etmesi için kadın motifi acımasızca istismar edildi. Evinden koparak iş hayatına ve sokağa çıkan kadın, bir kuşak önceki hemcinslerine göre daha çok eğitim, meslek ve gelir sahibi oldu; toplumsallaştı, her alanda erkeklerle en azından eşit olabileceğini isbat için olağanüstü didindi; ama aynı zamanda ideolojik dönüşümlere de uğradı: Geleneksel toplumda kadına ve aileye biçilen rol, son derece sert tenkidlerle hırpalandı. Meslek sahibi, işçi, patron, öğretmen kadın imajı, 'anne'lik rolü aleyhine zayıflatıldı; evlilik kurumuna çatıldı. Kadının kendi hayatının ve bedeninin tek egemeni olması fikri yüceltildi.
İşte Duygu Asena, bu global cereyanın Türkiye temsilcisi olmak itibariyle önem taşıyor; dolayısıyla sudan sebeplerle hemen yıkılıveren evliliklerde, hayat arkadaşından ideal planda çok şey beklediği için yuva kuramayan hanımların bekleyişinde, otomobil lastiği reklamında bile sömürülen kadın bedeninin ticarileşmesinde ve metâlaşmasında aynı derecede hisse ve -eğer varsa- "şeref" sahibidir. Neticede Türkiye'de de Batı sinemasında ve edebiyatında uzaktan seyrettiğimiz "yalnız ve mutsuz kadın" tipi çoğalmaya başladı. Serbest aşk ve ilişki akımı, geride mutsuz beraberlikler, mutsuz çocuklar ve kötü hatıralar bırakıyor. Batı dünyasında evlenme ve doğum oranları anlamlı derecede düşerken "bağımsız ama tedirgin" kadın sayısında artış kaydedildi.
Kadın hareketlerinin başlangıcından önceki dünya, kadınlar açısından çok ideal bir manzara teşkil etmiyordu elbette; ama "sonraki" dünya, kadınlar için öncekinden daha iyi olmadı. Kadınlar dünya kurulalı beri hiç bir zaman, bu çağda olduğu kadar aşağılanmadı, istismara uğramadı ve tüketilmedi. Çünkü kanunlar, inkılaplar, uluslararası sözleşmelerde zikredilen kadın hakları, sahici ve ferdi bir gerçekliğe değil soyut bir kavrama hitab ediyor.
Aslında Batı tarihi, bizim gibi toplumlar için geleceğin tasviridir; onu, Batı'da nelerin olup bittiğini merak ihtiyacının tatmini yanında, gelecekte bizim hangi problemlerle karşılaşacağımızı tahmin etmek için okumalı ve ciddiye almalıyız.
LAİKÇİLİĞİN AÇMAZLARI:
TARTIŞMAYA AÇIYORUM: YENİ CENAZE TÖREMİZ NASIL OLMALI?
Duygu Asena'nın cenaze töreninde yaşanan tatsızlıklar, bir dünya görüşü olarak Laikçiliğin tutarlı bir bütün teşkil edememesi gerçeğini bir kere daha ortaya çıkardı. Bu konuda Oktay Ekşi'nin kaleme aldığı, dikkat çekici şikayetnameden bahsetmek istiyorum.
Sayın Ekşi, cenazede yaşananları, "cami avlusunda kokteyl parti", curcuna, ölene saygısızlık olarak niteledikten sonra diyor ki, "yaşayana saygı göstermeyi bilmediğimiz gibi ölene saygıyı da bilmiyoruz. O yüzden cenaze törenine giderken kıyafetimizin yaslı bir ortama uygun olması gerektiğini düşünmeyiz. Camide, ha ha ha... hih hi hi'li konuşmaların, ona buna fıkra anlatmanın, şirinlik gösterisine kalkmanın, dedikodu yapmanın, iş bağlamanın ne kadar ayıp kaçtığını da görmeyiz."
Bu noktaya kadar Sayın Ekşi'nin, Duygu Asena cenazesine katılan cemaati eleştirdiğini zannedebilirsiniz ama öyle değil. Bakınız Sayın Ekşi faturayı neticede kime kesiyor:
"Türkiye'de 80 bine yakın cami var. Bunların hiçbirinin sorumlusu veya Diyanet'e bağlı görevliler neden başsağlığını kabul edenler için yer belirlemez?"
Ardından tekliflerini sıralıyor: Başsağlığı dileyeceklerin kuyruğa girdiği yere bir çizgi, bir işaret konulmalı, tabutları daha kaliteli tahta ve mobilyadan yapmalı, tabutu kimlerin taşıyacağını önceden belirlemeli ve cenazeyi hale sebze taşıyan yarıaçık kamyonetlere benzeyen arabalarla götürmek yerine "kaliteli bir cenaze arabası" ile nakletmeliymişiz.
Oktay Ekşi'nin acı acı yakındığı cenaze curcunasına bulduğu çözümü bir yerlerden hatırlıyor musunuz? Ben hatırlıyorum ve her çözümsüzlükte, evvela kendi kültür ve gelenek birikimine müracaat etmek yerine "Amerika'yı yeniden keşfetmenin âlemi yok; Batı'da nasılsa bizde de öyle olsun" çözümünü keşfeden okur yazarlarımıza bıyık altından gülüyorum.
AKLINIZDA BULUNSUN: 'TIK'LANASI DÖRT SİTE
Belki çoğunuzun zaten malumu ama ben yeni haberdar oldum: 14 aydan beri yayında olan Haberaktuel.com sitesi'ni bir yakınımın aracılığı ile keşfettim; hepinize özellikle tavsiye ediyorum. Aynı yayın grubu 4 aydan beri ogretmenler.com sitesini de yönetiyor. Bugünlerde iki yeni site daha yayına girecek: sporaktuel.com ve magazinaktuel.com.
Fikir ve tenkidlerinizi site yöneticilerine ulaştırırsanız çok memnun olacaklardır.
Tıklar mısınız!